09 Temmuz 2015 00:52

Barışı tehdit eden eğilimler

Barışı tehdit eden eğilimler

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Türkiye’de çatışmasızlık hali sürüyor. Bu iyi bir şeydir. Yalnız bu durum barış durumu olarak nitelendirilemez. Barış, çatışma yokluğundan ibaret değil. Bir “durum” olarak elbette çatışmasızlık hali barışın bir unsurudur. Görünüm olarak da en önemli işareti… Burada birinci konu, bu çatışmasızlık halinin sürekliliğinin sağlanmasıdır.

Çatışmasızlık hali, nasıl korunabilir ve sürekliliğinin garantisi nedir?

Bu soruya, Thomas Hobbes’in analizinden yola çıkarak, durumu “kuvvet belirler” diyemeyiz. Doğa durumunda değiliz ki, kuvvet sınırsız kullanılsın ve haklar “kuvvete göre” belirlensin. Hak, kuvvete göre belirlenemez. Kuvvet/zor, hâlâ çok önemli ama hak, hukuka göre belirleniyor. İnsan hakları savunucuları, bu “hak” olarak nitelendirilen şeyi de herhangi bir hak olarak kavramıyor. “Uluslararası insan hakları hukukuna göre hak”, diyorlar.

O zaman çatışmasızlık halinin barış hali/durumu olarak nitelendirilebilmesi için, hak ve özgürlüklerin tanındığı, uygulandığı ve korunması için bütün önlemlerin alındığı ve buna göre inşa edilmiş ve işleyen/işleyecek olan bir sisteme ihtiyaç var. Belirtilen durum ise barışın temellendirilmesiyle alakalı bir konudur.

MHP “Kuvvet kullanalım” diyor belli ki. “Ne görüşmesi, ne konuşması; ne çözümü?” diyor. Susturmak, yok etmek bir metot ve bunu önerenler az değil. Lakin unutmayalım, bu metot çok kullanıldı ve çözüm olmadığı görüldü, ölmelerin, öldürmelerin…

Başka bir versiyon da var.

Kuvvetle çözüm anlamına gelmiyor ama işin mantığına ters bir durum var.

Zor kullanma araçlarından en önemlisi olan silah konusunda taraflardan birisi için “ön şart olarak,”  “Silahları bırak da öyle konuşalım” denilemez.

Neden?

Çünkü silahların bırakılması konusu için de diyaloğa/konuşmaya/tartışmaya ihtiyaç var. Nerede, ne zaman,nasıl bırakılacak silahlar? Kim, nasıl, ne zaman karar verecek? Sonra ne olacak? Yol haritası ne olacak taraflar arasında? Bu ve daha pek çok sorunların halledilebilmesi öncelikle yüksek çözüm iradesini gerektirir ve sonra da konuşmayı yani masayı gerektirir.

Masanın etrafında da asıl olarak silah bulunduranlar ve kullananlar bulunur; sonra da kolaylaştırıcılar, gözlemciler…Yalın mantık bunu gerektirir. 

Bir de kiminle çatışıyorsan/savaşıyorsan onunla konuşursun silahsızlanma meselesini. Ara sonuç, silah bırakma “ön şart “ değil, “hedef” olmalıdır.

Peki barışı tehdit eden gelişmeler ne olabilir?

İlki sürecin en önemli aktörü olan Öcalan’a karşı tekrar başlatılan tecrit. İkincisi çözüm sürecinin askıya alınması. Üçüncüsü siyasi iktidarın ta seçim döneminden beri milliyetçi söylemlere ağırlık vermesi ve seçim sonrası MHP ile kurulan ilişkiler ve MHP’nin deklare ettiği görüşler.

Süreci tehdit eden başka bir gelişme de CHP’nin Kürt sorunu gibi yaşamsal bir konuyu 14 maddelik ilkeler paketine dahil etmemesinde gizli olabilir. Hata ise inanılmaz bir hatadır.

Ya bilinçli bir tercihse? Ürkütücüdür. 

DYP/SHP koalisyonu geliyor akla, 1991 seçimleri sonrası olanlar… Demirel seçim öncesi “insan hakları bakanlığı” vadediyordu. Cumhuriyet tarihinin en kanlı döneminde SHP hükümet ortağı idi, unutulmasın.
En büyük sayıda faili meçhuller, gözaltında kayıplar ve zorla yerinden etmeler bu dönemde 1992-1996 (unutmayın sadece 1994 yılında 1500 köy ve mezra boşaltıldı) yaşandı.

Zaman farklı, şartlar farklı, toplum farklı denilebilir. Yine de 14 maddenin içinde, açıkça Kürt sorununun telaffuz edilmeyişi düşündürüyor ve ürkütüyor insanı. Not düşüyoruz.

Sonuç olarak, biz şahsen, AKP, MHP, CHP’de gördüğümüz bu eğilimleri, barışı tehdit edebilecek eğilim ve gelişmeler olarak değerlendirmekteyiz. O nedenle de bu eğilimlerle mücadele edilmesi gerektiğini düşünmekteyiz.

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...