08 Temmuz 2015 01:00

Yarın Osman Şengezer'in doğum günü...

Yarın Osman Şengezer'in doğum günü...

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Operanın, balenin, tiyatronun dekor kostüm büyücüsü Osman Şengezer’in dekor ya da kostümlerini veya hem dekor, hem de kostümlerini yaptığı her eserin galasının ardından, Çiçek Bar’da “rakılarken” durup durup:  “Sen ölecek adam değilsin be Osman” desem de, arkasında gerçekleşmemiş projeler bırakıp, onsuz geçecek yılları her açıdan öksüz kılarak çekip gitti Osman Şengezer.
Olsaydı, aylarca kendini ve çevresini bilmeden yataklarda yatan,  geçen ayın 4’ünde de bu dünya ile iplerini koparan Osman Şengezer’in yarın 74. doğum gününü kutlayacaktık.  

OSMAN YARIN YOK

Büyük bir olasılıkla müdavimi olduğu Çiçek Bar’da ya da Cihangir’deki Bar 21’de yüzünde binbir gülücük: “Arz-ı hürmet ederim” diye dalga geçerek beni karşılayacak; yüzüne karşı dostluk ilişkilerini, nezaketini, zarafetini, insancıllığını bir kez daha ve inatla överken; tasarımlarına insan figürünün katkısını anlatarak onu sinirlendirecektim.  Sonra, yeterli dozda sinirlenince saçlarını karıştırarak “hadi len” demesini bekleyecektim.   
Yaşamın bana sunduğu en önemli sürprizlerden biriydi Osman Şengeser.   Sıkıntılı anlarımda her şeyin herkesin arasından beni çekip çıkarandı. Diğer taraftan, sahnedeki kadın ve erkek korolarının, bale guruplarının, figüran topluluklarının ve solistlerin, dekor parçalarının birlikteliğiyle plastik görüntüyü aşan, giderek “yorum”a varan öğelerini çözüme ulaştırandı.

50 KÜSUR YILLIK SANATÇI

Yıllar yılı ıssız kıraçların derininde bir cevherin sondajına girişmiş, o cevheri zihin ve duyarlık rafinerilerinde arıtıp ayıklayıp kent dünyalarının nice hizmetine sunarken;   insan unsurunu dekor plastiğine karıştırması yanı sıra, ışık unsurunun katkısıyla tasarımın yorumuna, mesajına katkı sağlayandı.
Tasarladığı dekor ve kostümlerle 1960’tan beri 650’ye yakın prodüksiyona imza atarak sahnelere renk ve yaşam katan Osman Şengezer; 50 yılı aşan meslek yaşamında Ankara, İstanbul, İzmir, Antalya Devlet Opera ve Baleleri’nin yanı sıra, Ankara ve Van Devlet Tiyatroları’nın dekorlarını, kostümlerini yapmıştı. Dahası, İstanbul ve Eskişehir Şehir Tiyatroları, Ankara Meydan Sahnesi, Ankara Deneme Sahnesi, Ankara Sanat, Dormen, Kent Oyuncuları, Nisa Serezli-Tolga Aşkıner, Devekuşu Kabare, Akbank Çocuk Tiyatroları, YediTepe Oyuncuları, Tiyatro Kedi, Dilek Türker-Tiyatro Ayna, TV Kanalları ve daha birçok özel tiyatro ile de çalışmıştı, hep yaratmıştı.

ÇOK ÖZEL BİR “KAÇIŞ”

Hepimizin içinde pamuklara sararak beslediği mutlu, rahat bir gelecek beklentisinden, sanatı ile yeryüzüne “mutlu yaşama” umudu saçan Osman Şengezer, bu dünyadan “çok özel” olarak kaydı. Bu kayış ya da (bildiğim kadarıyla) kaçış, doğrusu bende ve bizde doğal olarak inanılmaz bir şaşkınlık yarattı.
Sahnedeki tüm düzlemlerde, her türden yükseltide, derinlik ve perspektif kademelerinde kullanılan uzamlara yepyeni anlamlar kazandırmıştı. Bütün bunların dışında, hem insan hem sanatçı olarak başarı olgusunun ülkemizdeki belli başlı adlarındandı. Seyircilerinde her zaman çok canlı anılar bırakan, bu düşünce yetileri yüksek insanı yok edecek “korkunç olgu” aklımın ucundan hiç geçmemişti, geçemezdi.

ÖLÜM HABERİ

Haberi aldığımda, ölüm bu kez zavallı benliğimiz üstüne çöken, sonra da çekip giden bir güç değildi artık!
Anlayamadım!
Osman Şengezer gibi birinin hep gülümseyen yüzünü soldururken, ölüm bu denli alçak olamazdı. Sanatçının kazandığı başarılarla sanatının kişisel olmayan ününü paylaşmasına, giderek içgüdüsel ve olabildiğince alaylı biçimde başarı denilen olguyu geri çevirmeye doğru yönelişine ilk kez Osman Şengezer’de tanıklık etmiştim.
(Bizi terk edip giden, ama iyi beslenmiş duyularının, duygularının bizleri ondan hiç mi hiç ayırmayacağına yürekten inandığım) Osman Şengezer, sanatının kişisel, kazançsız, özgür olduğu; kendi kendinin farkına varmadığı, kendi kendine güldüğü, kendi kendini alaya aldığı evreyi elden bir an olsun bırakmamıştı.
Ve bunun böylece sürüp gideceğini umuyorduk.
İstediği, kaskatı bir yüzle kendine sunulan ünleri-payeleri alarak benliğine hainlik etmek değil, kendi kendine gülüp durmaktı. Yaşamının, iradesi dışında ağırbaşlı bir duruma getirilebilecek olmasından, olasılığından sanki korkar gibiydi.
Kendisine hainlik edenleri bir bir bilirdi de, hiç ses etmezdi.
Bir sanatçının sanat karşısındaki alçakgönüllülüğünü de, ilk kez çeşitli zamanlarda (havada uçuşan, dölleyici birkaç çiçek tozu taneciğinin, onun sevgi dolu yüreğinin, yüceliğinin simgesi olarak yıllar boyu üstümüze konacağına inandığım) Osman Şengezer’in ışıltılı gözlerinde gördüm.

SONUCA ULAŞILAMAYAN SONUÇ

Sonuç itibariyle barışçı bir sanat adamı daha; gemsiz, eğersiz, üzengisiz siyah atının üzerinde önümüzden hızla geldi geçti. Geçişi biraz uzun sürdü, ama 8 Ekim 2014’den 4.Haziran.2014’e kadar bizi hep bir umut yumağının içinde bekletti.
Bütün bu süreçte gündüz gece tel yerine saç gerili kemanını demirden yayıyla gıcırdatarak içimizde inledi.
İnleme mi?
İnleme, onun içindeki tükenmeyen insan sevgisinin, bitmeyen ve sürekli özlediği “dava”sının serimiydi.
Osman Şengezer’in bir anlamda zamansız gidişi, arkasında kalan biz sanatseverleri altta donmuş, yalnız yüzeyde kıpırdayan suya dönüştürdü.
İstersen sinirlen, kız!
Gene de söyleyeceğim.
Yarın, içimdeki varlığına: “Doğum günün kutlu olsun Osman” diyeceğim.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa