06 Temmuz 2015 00:52

Halep hesapları!

Halep  hesapları!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Kobanê’de IŞİD kuşatmasının kırılmaya başladığı günlerde yaptığı açıklamalardan birinde “Varsa yoksa Kobanê diyorlar. Halep’i görmüyorlar” diyordu Erdoğan. Bugün Suriye’yi yakından takip eden herkesin gözü Halep’in üzerinde. 

Peki, Halep’te neler oluyor ve Halep neden önemli?

Öncelikle bir kez daha belirtelim. AKP-Erdoğan’ın Suriye’ye müdahale politikasının iki temel hedefi bulunuyordu. Rojava’daki demokratik kantonları ortadan kaldırmak ve Esad rejimini devirmek! Kobanê’deki direniş, Rojava kantonlarını yok etme politikasına darbe vurmuştu. O günlerde Suriye rejimi de Halep’te muhalifleri kuşatma altına almıştı. Halep’in rejim tarafından kontrol altına alınması, Suriye’ye müdahale politikasının diğer hedefinin; Esad rejimini devirme planının sonunu getirecekti. Erdoğan o yüzden “Halep’i görmüyorlar” diye ABD ve müttefiklerine sitem ediyordu.

Halep, Suriye’de savaşın başladığı döneme kadar ülkenin en önemli ticaret merkeziydi. Suriye’nin kuzeyindeki Halep, ticari geçiş yolları bakımından da önemli bir kavşak olduğundan kenti ele geçirmek, ülkenin kuzeyine hakim olmak anlamına geliyordu. Kürtler IŞİD’i temizlerken rejimin Halep’i tamamen ele geçirmesi, Türkiye sınırlarının büyük oranda ‘tehdit’ olarak görülen bu iki gücün eline geçmesine yol açacaktı. İşte bugün AKP-Erdoğan’ın Suriye sınırına 54 bin asker ve binlerce zırhlı araç yığıp ülkede adeta bir ‘savaş hali’ ilan etmesinin nedeni bu ‘tehdit’in önüne geçmek. 

Kürtlerin Tel Abyad’ı IŞİD’in elinden alması, Kobanê ile Cezire kantonlarının birleşmesini sağlamıştı. Kobanê’nin batısındaki Cerablus’un IŞİD’in elinden alınması ise, Kobanê ile Efrîn kantonlarının birleştirilmesi için stratejik bir önem taşıyor. İşte IŞİD’in bölgede tutunma zemininin giderek ortadan kalktığını gören Türkiye’nin Cerablus’ta ‘tampon bölge’ oluşturma girişimleri, bu birleşmeyi engellemeyi amaçlıyor. Son günlerde Türkiye ile ABD arasında İncirlik ve Diyarbakır üslerinin IŞİD’e karşı mücadele için açılması konusunda pazarlıklar yapıldığı ve Türkiye’nin üslerin açılması karşılığında Cerablus’un denetiminin Kürtlere değil, ÖSO ve Fetih Ordusu’na verilmesini istediğini de belirtmek gerekiyor. Cerablus’un batısındaki Azez’de (Kilis’teki Öncüpınar sınır kapısının karşısında) denetimi elinde bulunduran Fetih Ordusu ve onunla işbirliği halindeki ÖSO birliklerinin Türkiye, S. Arabistan ve Katar destekli olduğunu hatırlatalım.

Halep’e tekrar dönersek, başını el Nusra’nın çektiği 13 cihatçı grup Ensaru’ş Şeria (Şeriatın Yardımcıları) adı altında birleşerek rejimin elindeki mahallelere karşı büyük bir saldırı başlattı. Nusra’nın başını çektiği grupların ‘Fetih Ordusu’ adı altında birleşerek Hatay sınırındaki İdlib’i almasından sonra bu grupların Halep’e böylesi bir saldırı yapması bekleniyordu.

Halep’teki çatışmaların sonucunun ne olacağı belli olmasa da Erdoğan, Halep’e dikkatleri çekme konusunda başarılı olmuş gibi görünüyor. Tabi bu konuda S. Arabistan’ın yeni kralı Selman’a çok şey borçlu olduğunu da unutmamak gerekiyor. Kral Selman, İran’ın başını çektiği Şii güçlerin Bölge’de güç ve etkisini arttırmasından duyduğu rahatsızlığı Yemen’de Şii Husilere karşı ‘Kararlılık Fırtınası’ operasyonu ile göstermiş, ardından da Erdoğan ile Suriye’deki muhalefete etkin destek konusunda anlaşmaya varmıştı. Bu anlaşmadan sonra kurulan ‘Fetih Ordusu’, İdlib’i rejimin elinden almıştı. Bu gelişmeden sonra ABD, Fetih Ordusu’nun başında el Kaideci Nusra’nın olmasını sessizlikle geçiştirerek rejimin geriletilmesi girişimlerini desteklemişti. Ardından da bu güçlerin Halep saldırısı geldi. Davutoğlu’nun “ılımlılar” olarak nitelediği bu cihatçı grupların Halep’i ele geçirmesi halinde -ki bunun kolayca gerçekleşmeyeceği açıktır- Esad rejiminin devrilmesi beklentisinin güçleneceği ve bu beklentiye bağlı yeni hamlelerin gündeme geleceği söylenebilir.

Erdoğan’ın ülke içinde de Halep hesaplarıyla bağlantılı girişimleri olduğu görülüyor. Gerek Suriye-Rojava hassasiyeti ve gerekse PKK kamplarının bombalanması üzerinden ya erken seçimi ya da tek koalisyon seçeneği olarak AKP-MHP koalisyonunu dayatıyor. Milliyetçi hassasiyetler üzerinden kurulacak ve zaten uzun ömürlü olmayacak/olamayacak böylesi bir ‘savaş koalisyonu’ndan sonra yapılacak bir erken seçimle MHP’ye giden oyların AKP’ye geri gelmesi sağlanacak. Böylece AKP yeniden tek başına iktidar olacak ve Erdoğan’a başkanlığın yolu açılacak.

Bugün sarayın kafesine giren ‘Devlet kuşu’nu saymazsak 7 Haziran’da AKP-Erdoğan’a ‘dur’ diyenlerin bu savaşçı hesaplar karşısında güçlerini birleştirip barışın sesini yükseltmesi büyük önem taşıyor. Çünkü Erdoğan durmuyor;  seçimlerle istediği gibi dizayn edemediği ülke siyasetini, Suriye ve Rojava üzerinden savaşçı politikalarla yeniden dizayn etmeye çalışıyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...