Yemin meselesi (2)
Fotoğraf: Envato
Kirvem,
Malum olduğu üzere geride bıraktığımız günlerde her birimiz birer T.C. “vatandaş”ı kimliğimizle seçim sandıklarının başına koşuşturup, “milli” bir görevi gerçekleştirdik elhamdülillah! Anayasamızın amir hükümleri doğrultusunda seçip, akabinde de payitahtımız Ankara’ya selametle uğurladığımız bu muhterem zevatın, namı diğeriyle “milletin vekilleri”nin işleri hayli zor!
Zor; çünkü şu sıralar Beştepe’de mukim büyük “reis”imizin en az üç çocuklu aile planlaması doğrultusunda verdiği “ferman” mucibince yakın zamanda nüfusu neredeyse seksen milyona doğru kapı aralayan halkımızın irili ufaklı, maddi manevi bilumum sorunlarına ellerinden geldiğince çare bulup, derman olacaklarını meydanlarda bir taraftan dillendirirken, diğer yandan da Suriye’den gelen “gariban” tayfasının da meselelerine ister istemez odaklanmaları da işin cabası! Gerçekten de hayli meşakkatli olan böylesine “sorumlu”, keza bir o kadar da “sorunlu” bu görevi yerine getirmek için canla başla çalışacaklarına dair gerek meydanlarda, gerekse köy kahvelerinde veya televizyon ekranlarından birer bülbül, saka, kanarya misali şakıyıp, dolayısıyla her türlü sorunlarımızın köküne kibrit suyu dökeceklerine dair söz vermeleri bir bakıma iyi hoş da, bu beyanlarının aslında hiçbir anlam taşımadığı da keza malum! Nitekim meydanlarda verilen bu sözlerin aslında kıymeti harbiyesinin olmadığını, bunun yerine milletin yüce meclisinde yemin billah faslının öncelikle yerine getirilip, bir bakıma meyankökü, demirhindi şerbeti gibi lıkır lıkır içilmesi şart!
Yani? “Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma, hukukun üstünlüğüne, demokratik ve laik cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağıma; toplumun huzur ve refahı, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasaya sadakatten ayrılmayacağıma, büyük Türk milleti önünde namusum ve şerefim üzerine ant içerim”
Kirvem, özüme kalırsa üzerinde bir zamanlar belki de günlerce çalışılıp nihayetinde böylesine alengirli bir metne dönüştürülen bu yeminin içeriği sadece falso değil, aynı zamanda da son kullanma tarihini aşıp, miadını çoktan doldurmuş nitekim!
Öncelikle “yemin” adı altında bir bakıma zorla “dayatılan”, insanların özgür iradelerine, düşüncelerine resmen ve de peşinen “ipotek” koyan, “ayar” veren bu tür uygulamaların “insan hakları”ından yeterince nasibini almadığını söyleyebilmek için illa da “akil” adam olmaya gerek yok; keza birbirinin peşi sıra inci taneleri gibi dizili, üstelik hemen hepsi de “mücerret”, yani “soyut” olan bu kavramları tartacak hassas teraziler şu kırtıpil alemde henüz icat edilmedi ki!
Mesela “Atatürk ilke ve inkilapları”nın bir bakıma hesapça bekçiliğini yapan, “altı ok”lu bayraklardaki bu “ok”ların gari neredeyse esamisi bile okunmazken, milletin yüce meclisinde bu “inkilap”lara sadık kalınacağına dair edilen bu yemin faslı acaba neyin nesi kimin fesi!
Mesela ülkenin gündemine “başkanlık” meselesini kendince musallat eden, bunun gerçekleşmesi için gerek meydanlarda, gerekse televizyon ekranlarından neredeyse gün yirmi dört saat bunun açıkça “propaganda”sını yaparken aynı zamanda da kurucusu olduğu parti için doğrudan doğruya oy devşirmeye kalkışan “reis”imizin anayasa mucibince ettiği yemine sadık kalmadığını günlerce hani affedersiniz bar bar bağıranların bu feryatlarını acaba hangi yemin engelleyebildi ağparik?
Yemin…
“Namus ve şeref” sosuna bol kepçeyle bulaştırılıp piyasaya sürülen bu tantanalı kavramların terazisini, endazesini, tozunu, bezini acaba kimler neye göre veya kantarın hangi topuzuna ayarlayıp, bu hususta “ahkam” kesebilirler ki!
“Toplumun huzur ve refahını” peşinen temin etmeye kendilerince“gönüllü” soyunanların, bir de ekranlardan bunu “yemin” faslıyla güya pekiştirmeye kalkışırken, öte yandan milletin “refahını, huzurunu” bozacaklarını söyleyecek kadar “andavallı” olan birilerinin zaten o kürsüye çıkmaları mümkün değilken, keza “hukukun üstünlüğünü” ilk fırsatta ayaklar altına alacağım diyebilecek kadar “gerzek”lerin milletin yüce meclisinde yan yana gelmeleri, herşeyden önce akla ziyan bir davranış olacağına göre, ehh o zaman bu “yemin faslı”nı, yarın veya hesapça yarından da yakın bir gelecekte “inşallah” kurulacak koalisyonlar sonucunda acaba “yeni anayasa” metninden tümüyle silmek mi gerekir, bunu, bu yarım yamalak aklımla bittabii ki hiç mi hiç bilemoorum Kirvem!
- Bitmeyen yazı* 05 Nisan 2022 00:14
- ‘Saltanat kayıkları’ meselesi 19 Mart 2022 23:23
- 'Ayıp' meselesi 12 Mart 2022 23:00
- ‘Yamuk beyinler’ meselesi 05 Mart 2022 21:31
- ‘İp ipullah sivri külah’ meselesi 26 Şubat 2022 23:05
- ‘Laklakiyat’ meselesi 19 Şubat 2022 20:45
- ‘Saz çalıp çığırmak’ meselesi 12 Şubat 2022 22:00
- ‘Demirkazık’ meselesi 05 Şubat 2022 23:20
- ‘Minik serçe’ meselesi 30 Ocak 2022 02:15
- ‘Enkaz’ meselesi 23 Ocak 2022 02:43
- ‘Rektifiye’ meselesi 16 Ocak 2022 03:40
- "Aç tavuk" meselesi 09 Ocak 2022 02:30