18 Haziran 2015 01:00

Adriyatik'ten Çin Seddi'ne

Adriyatik'ten Çin Seddi'ne

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Eskiden Turgut Özal’dan ve Demirel’den çok sık duyardık. Özal, “21.asır Türk asrı olacak” derdi. Demirel de “Adriyatik’ten Çin Seddine kadar” diye başlayan cümleler kurardı.Türklerden söz ederlerdi. Hegemonik alan tarifleriydi bunlar.

Erdoğan ve Davutoğlu da çok yoğun bir biçimde Türk/İslam motifleri içeren cümleler kuruyorlar.

Liderlerin tarihe, kültüre atıfta bulunmaları doğal karşılanabilir ve “bir sakınca yok” denebilir.

Biz şahsen, bütün partilerden insan hakları, özgürlük, eşitlik, adalet kelimelerini içeren cümleler bekliyoruz. Barış, demokrasi, çoğulculuk, açıklık,katılımcılık kelimeleriyle kurulmuş cümleler duymak istiyoruz.

Özgürleşmek!

Devletin nüfuz alanı Adriyatik’ten Çin Seddi’ne kadar uzanmış uzanmamış, oradan oraya kadar siyasi, tarihi ve kültürel izler varmış. İyi, güzel de Türkiye insanları yalnızca Türklerden ve yalnızca Müslümanlardan oluşmuyor.

Başbakanlar, atalarından söz ederken, “biz” diye konuşuyor ve etnik olarak Türkler, din ve inanç olarak Müslümanlar kastediliyor konuşmalarda.

Unutmayın, ataları Orta Asya’dan gelmemiş ama ataları zaten burada, Anadolu ve Mezopotamya’da olan insanlar vardır. Sizin yurttaşlarınız…

“Mesela” dediğinizi duyar gibiyim. Mesela Ermeniler, Rumlar, Kürtler, Araplar vardı, var, bu topraklarda.Tarihten bahsedeceksek, onların da tarihi var, sizinki gibi…

Bence devleti yönetmeye talip olanlar biraz daha dikkatli, özenli, biraz daha düşünceli olmalı.

Yeni iktidar ne yapacak? Güncel bir soru. Bizce yeni iktidarın çözmesi gereken temel sorun, insan hakları ve demokrasi sorunudur ve bu temel sorunun en önemli halkasını da Kürt sorunu teşkil etmektedir.

Bu sorunları önemli ölçüde çözmek, söz gelimi Aralık 1999 Helsinki zirvesinden sonraki süreçte mümkündü.

Kopenhag siyasi kriterleri denilen, hukukun üstünlüğü ve demokrasi, insan hakları ve azınlık hakları üst kavramları ile ifade edilen kriterler yerine getirilebilirdi. 9 uyum paketi çıkarıldı, 70 yasada yüzlerce maddede değişikliğine gidildi; tamamıyla yeni 70 ayrı yasa çıkarıldı ama yapılan değişiklikler Türkiye’yi demokratik bir ülke olarak nitelemeye yetmedi.Nesi varmış Türkiye’nin denilebilir? Şöyleydi Türkiye: 1923’ten 1987 yılına değin tam 41 yıl olağanüstü yönetim usulleri ile yönetildi Türkiye. 1923-1987 döneminde 26 yıl sıkıyönetimle, 1987-2002 döneminde OHAL ile yönetildi. Sadece 12 Eylül 1980 darbesi döneminde 675 yeni yasa çıkarıldı.Zaten otoriter ve yer yer totaliter özellikler taşıyan sistem tahkim edildi bu yasalarla.
Dolaysıyla radikal ve hızlı demokratik adımların atılması gerekiyordu. Fakat siyasi iktidarlar öyle yaklaşmadılar konuya. Hak ve özgürlük adımlarını AB ile pazarlık konusu yaptılar, hala da yapıyorlar.İçselleştirmediler. Büyüklüklerle konuşur oldular, “Bakın kaç yasada kaç uyum paketinde kaç değişiklik yaptık “dediler. Nitelik ikinci plana bırakıldı.Yapılan değişikliklerle Türkiye’nin genel yöneliminin demokrasiye doğru evrilmesini inkar edemeyiz ama bu sadece bir genel yönelim meselesi ve ondan ibaret bir mesele değil. Geriye gidişler yaşandı, bu süreçte.

İnsan hakları ve demokrasiye devletin dış politikasında ihtiyaç duyduğu araçlar olarak bakan  zihniyet, insan haklarını araçsallaştırıyordu. 2 Ekim 2005 tarihinde katılım müzakereleri başladı.Bir süre sonra  önce reformlarda duraklama, sonra 2006 ve 2007 yıllarında gerilemeler gözlendi. Son yıllarda ise MİT, HSYK, twitter yasaları ve uygulamaları otoriter/totaliter sistemlere uygun pratikler haline geldi.

Özgürleşmek!

“Adriyatik’ten Çin Seddi’ne” söylemi bizi esir alıyor.

Özgürlük, eşitlik, adalet, hukukun üstünlüğü, barış ve demokrasi ,insan hakları, ekonomik, sosyal, kültürel haklar talep etmek bizi özgürleştirecek.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa