29 Mayıs 2015 00:51

Ya da kötü bir hakikat

Ya da kötü bir hakikat

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Kitapları hiç eskimeyen, sık sık filmleri yapılan çocuk kahraman Tom Sawyer’ın haylaz arkadaşı da onun kadar ünlüdür: Huckleberry Finn. Yazar Mark Twain, Tom kadar uslu olmayan ve büyüklerin abartılı kurallarından sıkılan Huck’ın maceralarını da ayrıca kitaplaştırmıştı. Burada, ABD’deki kölelik de önemli bir yer tutar. Arkadaşlarının çağırdığı ismiyle Huck, köle Jim ile Mississippi nehrinde salla yolculuk eder. Hikaye boyunca Huck’ın Jim’e karşı davranışları değişir, onun sahip olunan bir mal değil bir insan olduğunu kabul edip Jim’le arkadaş olur. Köle tacirlerine karşı, Jim’i korumak için yalan söyler. Bu “iyi yalan” ismini verdiği filmde bir okul sahnesinde de anlatılır. 

İyi Bir Yalan filminin kahramanlarının hayatı ise, renklerinin siyah olması dışında Jim’in ve Huck’ın hikayesine pek benzemez. Çünkü filmdekiler, Sudan’ın kayıp çocukları olarak bilinen, 1980’lerde şeriatçı Kuzey Sudan ile Güney Sudan arasındaki iç savaşta ailelerini kaybetmiş çocuklar. Filmin bu çocukların ya da iç savaşın öyküsünü anlattığı pek söylenemez, daha çok iç savaşın ardından hayatta kalan üç (kardeşleriyle beş) arkadaşın Amerika’da yaşamlarını sürdürmelerine odaklanır. En son İstanbul Film Festivali’nde de gösterilen filmin dokunaklı hikayesi, seyircileri duygusal olarak etkilemişti, vizyonda da öyle olmaya aday.

2011’den beri bağımsız bir ülke olan Güney Sudan, bu sıralar yeniden çatışmaların şiddetlenmesi sebebiyle haberlere konu oluyor. Çünkü otuz yılı aşkın süredir, öldürülen ve evini terk eden milyonlarca insanın dramı ne yazık ki sona ermiş değil. Bir kısmı yardım kuruluşları tarafından ABD’ye götürülen ve burada bir yaşam kuran binlerce “kayıp çocuk” da buna dahil. İyi Bir Yalan, Sudan’a dair kısa bilgileri yazılı olarak verdikten sonra, bu genel manzaradan çok kahramanlarının hayatına odaklanıyor. Farklı bölümlerden oluşan ve seyirciyi duygudan duyguya sürükleyen bir yolculuk bu. Eli yüzü düzgün bir Hollywood filmi olarak denebilir; duygusallığın suyunu çıkarmıyor neyse ki, ama meseleyi derinlemesine ele almayı da denemiyor. Sade, insani, sürprizsiz, hisli bir öykü. 

İlk yarım saat, ailesi öldürülen bir grup çocuğun hayatta kalma çabasının üstünde duruyor. Aslanlardan korunmak, yiyecek, su bulmak, askerlerden kaçmak, kısa ve etkili sahnelerin konusu. İlk iyi yalan burada: Büyükler ölünce şefliği üstlenen ağabey Theo, kardeşinin yerine askerlere teslim oluyor. Ötekiler ise, yüzlerce kilometrelik yolun sonunda Kenya’daki mülteci kampına ulaşıyorlar. Burada yıllar geçiyor, bir gün Amerika’ya kabul edilenlerden olduklarını öğreniyorlar. Sonrası, başka bir ülkede tutunma çabası, biraz köyden indim şehire misali. Kamışla meşrubat içmek, düğmeyle elektrik açmak, çalan telefona cevap vermek gibi her biri yeni olan deneyimler, aslında sinema seyircisi için yeni olmaktan çok klişeye yakın, belki hakikiler, belki sadece “iyi yalan”lar. Kardeşler ayrılmak zorunda kalıyor, işte karşılaştıkları saçma kuralları sindirmeye çalışıyor, artık gece uyumadan atalarının isimlerini değil, market reyonlarındaki kahvaltılık gevrek çeşitlerini sayar oluyorlar. Yeni hayata alışma ve geçmişin travmalarını atlatmak hep birbirine tutunarak, destek olarak mümkün oluyor ve bunlar olurken seyirciyi bir yerinden yakalamaması haliyle epey güç. Sonunda, birbirlerini kurtarmak için yeniden iyi bir yalana ihtiyaçları olacak, filmin adının belirttiği gibi. 
Aralara Batı’nın kibrinin, ABD’nin değişken tutumunun, oryantalizmin eleştirisi serpiştirilmiş, ama oryantalizmin kendisini de filmde bulmak mümkün, kapitalizme yabancı Afrikalıyı tipikleştirerek yaptığı bu. Boardwalk Empire’ın aralarında olduğu televizyon dizi ve filmlerinin yazarı Margaret Nagle’ın senaryosu, televizyon formüllerine bolca yer veriyor. Kanadalı Yönetmen Philippe Falardeau’nun kamerası da dramı sündürmeden bir duygusal etki yaratmak üstüne kurulu. Bütün bu maceraları boyunca gençlere yardımcı olan İş Bulma Görevlisi Reese Witherspoon fazlasıyla renksiz bir oyunculuk gösterince, her şey çok “olması gerektiği”, bekleneceği gibi. Mamere, Jeremiah, Paul, Abital gibi karakterleri oynayan oyuncuların (birinin babasının) gerçekten Sudan iç savaşından kurtulan kişiler, hatta çocuk askerlik yapanlar olması, filmin etkileyiciliğini artırıyor. Finaldeki gerçek fotoğraflar da öyle. Çoğunluk için iki saatlik kurmaca bir televizyon dramından fazlası olmayabilir ama Sudan’a ve dünyaya dair merak uyandırdığı, detayına inmeye çağırdığı seyirciler de çıkarsa ne mutlu. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...