28 Mayıs 2015 01:00

Hukuksuzluk, keyfilik, kibir faturası büyüyor

Hukuksuzluk, keyfilik, kibir faturası büyüyor

Fotoğraf: Envato

Paylaş

“Nasıl olsa beni ‘vatana ihanet’ dışındaki bir suçtan sorumlu tutamazlar” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, yasa, hak, hukuk, teamül, ahlak... tanımamada, bildiği ve işleyebileceği bütün suçları işlemeyi kendisine “hak” görmede ısrar ediyor.
Seçime bu kadar az zaman kaldığı halde, bir adım daha atarak Başbakanı ve bakanları da yanına alarak tam bir parti başkanı (AKP Genel Başkanı) olarak hareket eden Cumhurbaşkanı hiç bir sınır tanımıyor.
Cumhurbaşkanını taklit etmeyi, ona bağlılığın bir ifadesi olarak gördüğü anlaşılan Başbakan Davutoğlu da partisinin mitingleri için devletin uçak ve diğer araçlarını kullanmaya devam ediyor.
Cumhurbaşkanı, il seçim kurullarının partilere tahsis ettiği miting alanlarını kendisinin yapacağı mitingleri bahane göstererek iptal ettiriyor. Adana ve Uşak’ta, Cumhurbaşkanı valiler üstünden iki partinin mitingini başka alana aktarttı. İstanbul’da HDP’nin 30 Mayıs’ta yapacağı Kazlıçeşme’deki seçim mitingi de, Yenikapı’da Davutoğlu ve Erdoğan’ın katılımıyla yapılacak “fetih törenleri”ne “mesafenin az olması” ve  “Kazlıçeşme miting alanı değil” gerekçesiyle başka bir alana aktarılmak istendi. Oysa biliniyor ki “Fetih töreni” denilen “törenler”, AKP’nin, içinde seçim mitingi de olan “seçim gösterileri” olarak düzenlenecektir. Üstelik her yıl 1 gün, 29 Mayıs günü yapılan törenler, bu yıl 2 güne çıkarılmıştır!
Giresun - Ordu Havaalanı “açılışı” yapılıyor, Cumhurbaşkanı ve Başbakan “açılış töreni”ni AKP mitingine dönüştürüyor. Törene, AKP’li Ordu Belediye Başkanı baş davetli olarak çağrılıyor, CHP’li Giresun Belediye Başkanı çağrılmıyor bile!
Bütün bu skandal tutumlardan sonra, Hakkari - Yüksekova Havaalanı açılışına bölge halkının katılmaması, esnafın kepenk kapatarak açılışın AKP propagandasına dönüştürülmesini protesto etmesi “Aman ne ayıp”, “Misafirperverce olmayan bir tutum”, “Terör örgütünün baskısıyla yapılan bir eylem” olarak gösteriliyor.
Ve Cumhurbaşkanı, “Kamuoyu ne diyorsa tersi doğrudur”, biçimindeki klasik diktatör tutumunu da her gün daha “ileri” taşıyor. Nitekim önceki gece çıktığı NTV’de Erdoğan, programın sunucusu Oğuz Haksever’i tokatlamadan bitirmeyi başarırken “Diyanete zırhlı Mercedes tahsisi” üzerine soruya yanıt verirken Diyanet tartışmasını da daha ileri bir noktaya taşıdı. “Diyanet işleri başkanımız dış gezilerine artık özel uçakla gitmeli. Bunun için ‘havuzdaki’ uçakları kullanmalı. Bunun için Ahmet Bey’le de konuşacağım” diyen Cumhurbaşkanı; Diyaneti saray yaşamının içine çekme kararlılığında ısrarlı olacağını da gösterdi.
Cumhurbaşkanın bu kendisini Anayasanın ve tüm yasaların üstünde gören, hiçbir kurala ve teamüle bağlı görmeyen pervasızlıklarına, AKP Hükümetinin de ayak uydurmasıyla, halkın bu keyfiliğe, “Ben yaptım oldu” burnu büyüklüğüne tepkisi Hükümeti de hedefe koymaktadır. Ve bunun faturasının AKP’ye kesileceği görünmektedir.
Hükümetin Erdoğan’ın sürdüğü “alamete” binerek “kıyamete” gittiği sadece, seçim sürecini izleyen “tarafsız gözlemciler” tarafından değil AKP’nin içindeki Erdoğan’ın gözlüğü ile bakmayan herkes tarafından görülmeye başlanmıştır. Nitekim son günlerde AKP’nin kimi sözcüleri ile Abdülkadir Selvi, Akif Beki gibi kıdemli AKP’li basın mensupları da AKP’nin oy desteğinin yüzde 40’ın altına doğru yönelmesinde Erdoğan’ın “Başkanlık Sistemi” dayatması, diktatörlük heveslerinin tezahürü olan “keyfi yönetim”  ve Hükümeti paspas yapma tutumlarının önemli rol oynadığını, bir an önce buna çözüm bulunması gerektiğini söylemeye başlamışlardır.
Ama Erdoğan bu uyarıları dinlemediği gibi, muhtemeldir ki, bu uyarıları yapanları da “paralelin adamları”, “fitne ficür takımı”; “gemiyi ilk terk eden fareler”... olarak görmektedir.
Ve Erdoğan ve Hükümetin, çoğunluğunu eskiden AKP’ye oy verenlerin oluşturduğu “kararsız seçmenleri”, girdikleri yolda “kararlı” olduklarını göstererek kazanmayı amaçladıkları anlaşılmaktadır. Son 10 günde de bu tutumlarında ısrar edecek görünmektedirler.
Ama Erdoğan - Davutoğlu ekibinin dışındaki tüm hesaplar, tersini; AKP keyfi yönetim yolunda ısrar ettikçe oy kaybetmeye devam edeceğini göstermektedir ki; bunun anlamı da AKP’nin 275 vekilin, tek başına hükümet kurma sınırının altına düşmesi demektir.
Bu keyfiliğin, diktatörlük heveslerinin ülke için tek hayırlı sonucu da bu olacaktır!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...