28 Mayıs 2015 01:00

Seçimin yalellisi

Seçimin yalellisi

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bay Erdoğan, 18 Mayıs öğleninde Samsun’a ayak bastı, aynı gün “Büyük Samsun Mitingi”ni yaptı ve geldiği gibi gitti. “Geldiği gibi” gitmedi elbette. Ortalığı birbirine katarak, Samsun’u sürekli bir “teyakkuz”da bırakarak gitti. “Taşıma sistemli” seyirciler, maaşlı amigolarla yapılan mitinge parklardan, kahvelerden toplanan yoksullar, pek ilgi gösterdi(!) Nereden mi biliyorum? O günün sabahı ben de ilki yapılacak “Karadeniz TÜYAP Kitap Fuarı’nda Melih Cevdet Anday ve Düşünce Özgürlüğü panelleri için Samsun’daydım. Uçaktan inince Metro Turizm’in kurbanlık bayram develeri gibi süslenmiş otobüsünü kapıda görünce anladım hazretin Samsun’a geldiğini. Afişlerin birinde onca alavere dalavereyi kapatmak için yargıç satın alan Galip Öztürk’ün vesikalık bir fotoğrafı, yanında da onca kiri çıfıtı örtmek için savcıları, yargıçları açığa alan, polis müdürlerini kodese atan Erdoğan’ın afili bir fotoğrafı… Yakışmışlar. “Sayın Cumhurbaşkanımız, Samsun’a hoş geldiniz.” Beni karşılayan yoktu elbette. Çaresiz, şehrin yolunu tuttum. Yol boyunca köy muhtarı, nahiye müdürü, kasaba reisi, tapu kadastro amiri, gümrük komiseri yağdanlıklarıyla; dağa taşa örülmüş “Padişahım çok yaşa!” afişleri Samsun’da olağan dışı bir gün olacağını söylüyordu. Öyle de oldu. Fuara geldiğimde her yerde in cin top oynuyordu. Yayınevleri stantlarını “cin” çarpmıştı. Fuara gelen tüm yollar tutulmuştu çünkü. Bu kadar kitapla belki de ilk kez karşılaşan ve barikatları nasılsa aşıp fuara gelen bebeler bile derlenip toplanıp miting alanına tornistan edilmişti. “Pes!” demiyorum artık. Alıştım. Bir gün öncesinde, 17 Mayıs Maltepe’deki Büyük İstanbul Buluşması’nda da Kartal’dan Pendik’e bir saatte gidebilmiştim. İstanbul’un belediye otobüsleri Davutoğlu mitingine takdim ve tahsis edilmişti. Adalet mi? Onu aramayın. Kalkınma mı? Ceplerine, kasalarına bakın. Parti mi? O var işte. On üç yıldır partiyi vurup malı götürüyorlar! Yolsuzluk partililere, yoksulluk da partizanlarına düşüyor. Maltepe Davutoğlu ve Samsun Erdoğan mitingi sonrasında bir daha gördük bu zil zurna yoksulluğu. Kadıköy-Pendik minibüsünde üstü başı akan, başında AKP kepiyle Pendikli bir yoksul; Samsun’da bir kanalın mikrofonuna avaz gırtlak yırtınan Çarşambalı bir yoksul. Ne diye bağırıyor Erdoğan’a aşkını söylemek için? “Isırırım, ısıttırırım onu, yalarım, yalarım…” Bir tür “Ethem Sancak sendromu”, “şeyinin kılıyım fenomeni.” Bay Sancak da “erkeğin erkeği sevebileceğini” Mevlana ile Şems aşkını örnek göstererek ilan-ı aşk etmemiş miydi Erdoğan’a? Aşkın gözü kördür. Jöleli Yiğit’in kabadayı ergenler gibi Erdoğan’a aşkı için çifte silaha sarılmasına ne demeli! Aşkın gözü kördür, diyelim isterseniz. Bu cahillik ve “bodoslama aşk”, yoksulda da varsılda da ruhtan dile, dilden ruha yayılmış gidiyor. AKP’nin seçim afişlerindeki dile, başkanlarının seçim meydanlarındaki hezeyana bakın anlarsınız bu saldırganlığı.  “Tarafsız cumhurbaşkanı”, meydanlarda kükrüyor. Kin saçıyor ülkeye. “Taraflı başbakan”, salonlarda bağırıyor. Öfke yayıyor ülkeye. Örtülü ödenek, seçim propagandaları için örtüsüz kullanılıyor. Nasıl eşitlikse? Onlar, “onlar” dedikçe HDP binaları taranıyor, bombalanıyor. Nasıl tarafsızlıksa? Sokaklarsa çok eğlenceli. Şarkılı türkülü seçim otobüsleri, parti borazanları, kermese benzeyen parti çadırları, başkaldıran bağımsız milletvekili adayları… Karadenizli bir vekil adayı, Trabzonspor formasıyla gülümsemiş objektife. “ Tam bağımsız siyasi, bağımlı Trabzonsporlu” Pankartın göbeğinde de bir hadis-i şerif: “Haksızlığa karşı susan, dilsiz şeytandır.” Bu hadisi bir yerlerde duymuşsunuzdur.  Cumhurbaşkanı da Trabzonlu adaya benzemiyor mu? “ Tam bağımsız cumhurbaşkanı, tam bağımlı partili!” Memleketim çok yaşa! Arabeskin böylesi Arap’ın yalellisinde bile yok. Arabesk dedim de pasta Kâbe, pasta Kur’an-ı Kerim, Amasya’da öz çekim (Frenkçesiyle selfie) yapan şehzade heykeli… (Modern sanatta “kitsch” diyorlar bu taklit zevksizliğine.) Üsküdar’da Umre’ye, Hacca gidemeyecek yoksul müminler için inşa edilen baraka Kâbe… Bir genç şair, ihrama bürünüp ye nasip diyerek Kâbe’yi tavaf etmek isterken zabıtanın hışmına uğramış. Cumhurbaşkanı olsaydı dört döndürürlerdi o Kâbe’nin etrafında. O kadar olsun. Ayrıcalık, dokunulmazlık başka ne işe yarar ki yoksa?
 (Okur için dipnot: Muhteremler, Kâbe’yi dilimleyip yediler, sesi çıkmadı; Demirtaş’ın mecazlı Taksim ve Kâbe benzetmesini geveledi durdu. Şu davalık asperger yazımı yeniden okuyun isterseniz.)
Bir toplu açılış töreninde (Şu toplu açılışlar da ramazan toplu sünnetleri gibi) hazret namaza gecikti diye de müezzin ezanı kırk dakika geç okumamış mıydı? Rizeli’dir olur. Hatırlarsınız  üç beş yıl önce Rize’de bir müezzin, iftar ezanı için minareye beş dakika erken çıkmış ve Rizeliler yanılıp oruçlarını vakitsiz açmışlardı da İsveç’te yaşayan bir Rizeli vatandaş, Diyanete bir mektup yazarak şöyle sormuştu: “Ben de Rizeliyim, benim de orucum bozulmuş mudur?”
Hayatımız fıkra gibi, bayramdan bayrama açılan misafir odalarındaki plastik çiçekler gibi… Her şey ironik ve sahte… Diyanet demişken başkanın “ibreti alem için” geri verdiği şu “çerezlik Mercedes” meselesine hiç girmeyeceğim. Bu bir hukuk meselesi değil, fıkıh meselesi ona da aklım ermez. Bay başkan, “Niye verdin gül gibi arabayı?” diye kızıp babasının malıymış gibi zırhlısını “bağışlamışken” araya girmek de olmaz. Memleketin daha mühim işleri var çünkü! Ancak sarih hadisleri daha kolay anlıyorum. Ne diyordu Hazreti Muhammed? “Bir lokma, bir hırka.”   
Bu köşede yeniden buluştuğumuz da memleket de yeni bir köşeyi dönmüş olacak. Oyunuz ve sonunuz hayır ola!   

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...