24 Mayıs 2015 01:00

Baba bugün dağda duman yeri var

Baba bugün dağda duman yeri var

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bazan yazmak istemediğimiz için değil, yazacak şeyi beklediğimiz için erteleriz kimi şeyler üzerine yazmayı. Konuşmak da diyebilirdim. Ama dağda duman yeri var. Yazıyoruz.
İki hece, aynı iki harf birbirini takip ediyor. Ne desen, oğulluğun incinir; ne desen, oğulluğun gönenir. Bir tuhaf sarkaç, bir döngü: Kimileyin kısır, kimileyin en doğurgan. Arası yok, olmaz da zaten; “Oğlum ayakkabı istemiş, yarın gidip ona bir kamyon alacağım.” Kimileyin bir cümleyi anımsamak bile insanı iyi eder. Varsın kamyonun tekeri dönmemiş olsun.
Baba. Üzerine konuşmak çok zor.
Gencim,  hep çok gencim. Gençliğin bütün kusurları ve bütün gözü karalığıyla çok gencim onun karşısında. Öğretmen ama bana ders vermek değil derdi. Bunu hiç düşünmedi babam. Öğrencilerine de ders vermek istediğini sanmıyorum. Sever o, sevmektir bu hayattaki bilgisi. Gençliğinde beraber çalıştığı “siyasi şef”ini anlatırken de sevmek fiiliyle tarif eder onu, açtığı kafede öğretmenini ağırlamaya çalışan talebesine uzaktan bakarken de sevmek der. Yüksek. Tarif edersem bunu derim: Her şey yüksektir, sevmek, sövmek, öfkelenmek, konuşmak, susmak. Sondakini mecaz olsun diye demedim, susar. Günlerce susar öylece. Anlamaya çalışırsın, küçük bir ipucu bile yoktur. Ama susar, bir zaman gelir ve sanki onca zaman hiç susmamış gibi konuşma eylemine kaldığı yerden devam eder. Sigaraları yarısında söndürür, sol bacağını ha babam sallar. İçince de ayağının altı yanar ve onu serinletecek bir halı dibi arar. Ki, ayağı serinlesin.
Onu bir geceye benzetirsem, bu şüphesiz “sıra gecesi” olur. Ama ona sorsanız, şimdi bile, “sıla gecesi” der buna. Bazı tashihler, bazı insanlar yakışır çünkü. Sadece o insana yakışan tashihler, telaffuzlar. “Problem” diyemez mesela, o “b” illa ki “p” olarak çıkacak. Daha zor telaffuz tercihidir bu, ama öyledir. Değişmez.
Bir türkü olsa, bir türkü olmakla kalmaz, iki türküye birden talip olur. İlki, şüphesiz, “Hüsnün senin ey dilber”. İkincisi, onun iyi bildiği, çok sevdiği Diyarbekir’den. “Baba bugün dağda duman yeri var”, Celal Güzelses derlemiş, gene onun iyi bildiği Ulu Camii’nin müezzini xalê Celal. “Baba bugün dağ ayrı duman ayrı/ Oğul kaş ayrı keman ayrı/ Düşman gözün kör olsun/ Gezdik bir zaman ayrı”.
Bir ses olsa, kekeleyen bir bülbül. Heyecanlanınca kekeleyen, kekelediğini fark edince mahcup olup düzeltmeye gayret eden ama bu gayret esnasında da yorulup konuşmayı ve dili kendi haline bırakan bir bülbül. Canı şarkı söylemek istemez belki ama söyleyeceği zaman güzel söyler güveni vardır. Odadaki kocaman fotoğrafının nasıl, nerede, hangi ruh haliyle çekildiğini hayal ettiğim günlerine dair başka bir fotoğraf var aklımdan çıkmayan: Evde yalnız başıma kaldığımda önüme döktüğüm eski fotoğraflardan biri. “Hızlı” zamanları geçmiş, iş kurmuş, belli ki işle ilgili bir masada oturuyor. Yanında iki kişi var, üst başları benziyor birbirine. Babam masanın bu yanında, iki arkadaşı karşıda. Babam sağına bakmış, onlar sollarına. Masanın arkasında ise kesik bir ayna var. Fotoğrafı çeken her kimse kesik kesik görünüyor aynalardan. Yüzü yok. Makineyi yüzüne götürmüş, orda duran üç kişiyi çekiyor. Artık orası bir müzikhol mü, restoran mı, ocakbaşı mı her neresiyse, belki de oranın kadrolu fotoğrafçısı. Kim bilir kaç kişinin o masa başında oturduğu ve sağına soluna döndüğü fotoğraflardan çekti. Mutlu o fotoğrafta babam. Fotoğrafı çekenin tanıdık biri olduğunu düşündüğüm yıllar boyunca, onu her mutsuz gördüğümde, o fotoğraftaki halini geçirdim içimden. Fotoğraf makinesini tutan her kimse, onun yerinde olmak istedim. Öyle gülümsediği bir makineyi elinde tutan ve kesik aynadan yüzü tam seçilemeyen adam. Büyüyecektim ve hepimiz çok mutlu olacaktık.
Yuhanna İncil’inde sorulandır: “Hakikat nedir?”
İnşirah’ta geçmez mi? “Elbette zorluğun yanında bir kolaylık vardır.”
Babam, bu yazdığımı, biz onunla aynı şehirdeyken okuyacak. Ben ondan öğrendiğim bir şiiri, ondan öğrendiğimi daima vehmettiğim o şiiri okudum bu gece, sesli: “Alnını dağ ateşiyle ısıtan/ Yüzünü kanla yıkayan dostum”.
İki oğlun var, baba. Dağ sensen, orada duman yeri yok. Olsa olsa çok sevmek var.
Ellerinden hürmetle öperim.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa