22 Mayıs 2015 01:00

Erdoğan'ın DNA'sı çözüldü mü?

Erdoğan'ın DNA'sı çözüldü mü?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Türkiye’de genel seçim günü yaklaştıkça, Alman basınında yayımlanmaya başlanan haber ve yorumlarda, Erdoğan’ın kurmak istediği “tek adam rejimine” karşı ciddi bir havanın Avrupa’da da oluştuğu anlaşılıyor. Daha doğrusu Gezi Direnişi vesilesiyle oluşan hava katlanarak devam etti ve bugüne gelindi.
Bu konuda bir hafta içinde üç önemli yayın organında yayınlanan haber analizler ve bir söyleşi bunun en somut ifadesi.
Daha önce Erdoğan’ın hedefe koyduğu haftalık Der Spiegel dergisinin Türkiye temsilcisi Hasnain Kazım, kaleme aldığı “Batıyla konuşulmaz” başlıklı yazıda, AKP’nin dış politika uzmanlarından önemli bir isimin anlattıklarına yer veriyor.  Batı basınına konuşma seçim ortamında tehlikeli sayıldığı için, adın verilmeyen üst düzey AKP yöneticisi, Kazım’la hükümet binalarından uzak yerde, bir dönerci büfesinde buluşmuş. Üst düzey dışişleri uzmanının anlattığına göre AKP kaynayan kazan. Özellikle Kürt sorunu konusundaki müzakerelerin sürdürülüp sürdürülmemesi parti ve hükümet içinde derin görüş ayrılıklarına yol açmış.
Spiegel Online’de yayınlanan yazıda çizilen tablo AKP’nin otoriter bir parti olduğunu açık olarak ortaya koyuyor. Anlaşılan o ki, partideki bu otoriterlik şimdi ülke geneline yayılmak isteniyor. Sonuç elbette korkunç görünüyor.
Alman basınında bu hafta AKP’yle ilgili çıkan bir diğer önemli yazı bir söyleşiydi. Uzun bir süre AKP adına TBMM’de Dışişleri Komisyonu Başkanlığı, Genel Başkan Yardımcılığı yapan Suat Kınıkoğlu içini haftalık Die Zeit gazetesinden Lenz Jacobbsen’e dökmüş. 2011’deki seçimlerde aday gösterilmeyen Kınıkoğlu şu anda Washinton’daki Stratejik İletişim Merkezi (STRATIM) direktörü.
Kınıkoğlu, Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı olmasıyla AKP içerisinde Erdoğan’ı dengeleyecek kimsenin kalmadığını belirttikten sonra, “Geriye dönüp baktığımda şunu söylemeliyim: Erdoğan o zaman herkesin söylediklerine dikkat ediyor, sabırlıydı ve gerçek DNA’sını göstermiyordu. AKP içinde ve dışarıda meşruluğu kazanmak için çaba gösterdi. Ancak bu süreç 2010 yılında tamamlandı. Anayasaya değişikliğiyle ilgili referandumu kazanmasıyla hukuk sistemini dönüştürdü. Bu durum Erdoğan için zaferdi ve uzlaşmacı yönünün de sonuydu aynı zamanda” diyor.
Eski yakın arkadaş, “DNA” derken Erdoğan’ın yapısında otoriterliğin, tek adamlığın eskiden beri var olduğunu, ancak dönemin zorunluluklarından bunu göstermediğini anlatıyor. Demek ki, “siyasi DNA”sında otoriterlik özlemi hep varmış, demokratlık ise tamamen takiyeymiş.
Ve eski dost gelinen aşamada “Erdoğan’ın çıkışı yok” diyor. Zaten gazete de Kınıkoğlu’nun bu sözünü söyleşiye başlık yapmış. Erdoğan’ın İslamcı olmadığın söyleyen Kınıkoğlu, devam ediyor: “O bir otoriter. İslamcı dili ve politikayı kendi iktidarını güvenceye almak için kullanıyor” diyor.
Daha ne desin...
Washington’dan baktığında seçimlerden sonra orta-sağ bir siyasi oluşumun olabileceğine, Türkiye’nin buna ihtiyaç duyduğunu anlatıyor. Yani, seçim sonuçlarına bağlı olarak AKP içinde ortaya çıkabilecek bir tartışma, yeni oluşumlara gebe görünüyor. En azından Kınıkoğlu gibi düşünen kesimler bunun beklentisi içinde.
Alman basınında bu hafta bir diğer dikkate değer haber-analiz de Süddeutsche Zeitung’da yayınlandı. Mike Szymanski tarafından kaleme alınan “Sultan’ın korkulu rüyası” başlıklı yazı asıl olarak HDP ve Selahattin Demirtaş’ın yükselişini anlatıyor. Szymanski, “Mesele yüzde 10 aşmaktan da öteye bir şey” diye yazdıktan sonra HDP’nin alacağı oyun 2002’den bu yana tek başına hükümette olan AKP ve Erdoğan’ın saltanatına son verebileceğine dikkat çekiliyor. Szymanski, HDP’nin durumunu, “Küçük parti Erdoğan’ın büyük vaatlerini yerle bir edebilir” diye özetliyor.
Yazılanlar, hem Erdoğan’ın başkanlık sistemiyle nasıl otoriter bir rejim kurmak istediğini hem de bunu engellemenin sadece HDP’nin barajı aşmasına bağlı olduğunu yeteri kadar gösteriyor. Türkiye siyasetine dışarıdan bakanlar bile bunu görüyor.
Bu durumu değiştirmek elbette Avrupa ve Türkiye’de yaşayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının elinde. Avrupa’da oy kullanma işleminin başlamasının üzerinden iki hafta geçti. Katılım beklenenin altında. Son bir hafta, Avrupa’dan gelecek oylar için önemli. Bu nedenle daha vakit varken, otoriter rejim hayallerini bozmak, demokratik bir Türkiye’nin önünü açmak için harekete geçip oy kullanmaya gitmek gerekiyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...