21 Mayıs 2015 01:00

HDP'ye oy vermek

HDP'ye oy vermek

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Cumhurbaşkanlığı seçimi döneminde Türkiye’nin batısı sayın Selahattin Demirtaş ile tanış olmuştu.
Olumlu, sempatik karşılama sandığa da yansımıştı. Şimdilerde daha kuvvetli bir rüzgar esiyor.
Pek çok insanın vicdanları da isyanda:
-Oyumu saldırılar altında seçim çalışmasını sürdüren HDP’ye vereceğim…
Tabloya bakın:
Üç yüzden fazla HDP’li gözaltına alınmış, 78’i tutuklanmış ve en az 62 seçim bürosu saldırıya uğrayıp yakılmış, bombalanmış, tahrip edilmiş. Pek çok yaralı HDP’li var.
Mülki idare amirlerinin, polis ve jandarmanın  propaganda ve toplanma özgürlüğü konusundaki ayrımcı uygulamaları da cabası…
Gelelim devletin seçimlere ve genel oy meselesine bakışına:
Öncelikle 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu, başta ifade özgürlüğü olmak üzere pek çok yasaklama içeriyor.
298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun ve yüzde 10 barajını 33.maddesinde “Genel baraj ve hesaplanması” başlığı altında hüküm altına almış olan 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu da anti demokratik hükümler içeriyor.
 Devlet yüzde 10 seçim barajını Kürt siyasi organizasyonlarını ve elbette komünist/sosyalist hareketlerin mecliste temsilini olanaksız kılmak için yapılandırmış olmalı.
Şöyle söyleniyor:
-Temsilde adalet  ve yönetimde istikrar ilkesi gereklidir.
Temsilde adalet anlaşılır ve olmazsa olmaz bir ilkedir. Bu iki “ilke” eşit değerde de değildir. Önemli olan ve ilke diyebileceğimiz şey -eğer doğrudan demokrasi uygulanamıyor ve temsil esası gerekli görülüyorsa- temsilde adalettir.
1948 İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’ne bakalım:
- Madde 21,
1. Herkes, doğrudan veya serbestçe seçilmiş temsilciler aracılığı ile
ülkesinin yönetimine katılma hakkına sahiptir.(…)
3. Halkın iradesi hükümet otoritesinin temelidir. Bu irade, gizli veya
serbestliği sağlayacak benzeri bir yöntemle genel ve eşit oy verme yoluyla
yapılacak ve belirli aralıklarla tekrarlanacak dürüst seçimlerle belirlenir.
Demek ki, “ülke yönetimine katılma hakkı” diye bir insan hakkı varmış. Bu, herhangi bir hak değil, insan hakkıymış. “Yönetimde istikrar” diye bir ilke olamaz. Seçimlerin sonuçlarına göre, hukukça belirlenmiş usul ve mekanizmalar işler; temsilciler konuşur, tartışır, teamüller devreye girer ve sonuçta halkın oylarıyla seçilenler ülke yönetimini oluştururlar.
Yönetim istikrarı daha çok siyaset kurumunu düşündüğümüzde,  bilgiyle, beceriyle, yetenekle, kültürle  alakalıdır… Baraja rağmen,  neyse o “istikrar” denilen şey, gelmeyebilir memlekete…
90’lı yılları bir düşünün …
“İstikrar” meselesinde mesele koalisyon da değil. Koalisyon kötü değil iyi bir şeydir. Uzlaşmadır, farklı olanların birlikte iş yapmasıdır.
Baraj temsili olanaksız kılıyor.Yüz binlerce, milyonlarca oy alan siyasi partiler temsil edilemiyor.
Sistem özellikle Kürtlere hendek atlatıyor.
Kürtler, bugün, sistemin hendeklerini aşma yeteneğini gösterdiği için parlamentoda temsil edilebilmektedir.
Kürtler  gösterdikleri adaylarla, sosyalistlerle, azınlıklarla ve kadınlarla birlikte, parlamentoda, yürüyüşlerini daha güçlü bir şekilde sürdürmek istemektedir.
Benim okumam bu yönde…
Peki HDP’nin barajı aşması ne anlama gelecek? Bence, barış konusunda daha güçlü adımların atılması  anlamına gelecek.
Toplumda birlikte yaşama iradesi güçlenecek, toplumun  kendisine olan güveni artacak.
Toplum olarak devleti  peşimizden sürükleme imkanımızın olduğunu göreceğiz. Gerçekten devlet denilen mekanizma, insanlara, barışa ve özgürlüklere hizmet eden bir araç haline getirilebilir.
Bu yolda çalışacak söz gelimi AKP’den, CHP’den ve HDP’den adayların da var olduğunu, biliyoruz.
HDP’nin baraja takılması mı?
Boş verin, bunu  konuşmayalım.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa