06 Mayıs 2015 00:55

Ama aşk olsun size çocuklar, aşk olsun!

Ama aşk olsun size çocuklar, aşk olsun!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

“İPİ en önce göğüslemek için”, “en güzel yüz metreyi” koşan Mamak gençlerinin fotoğrafı bu yılki 1 Mayıs’ın unutulmaz kareleri arasında kalacak. Aşk olsun!*

Deniz, Yusuf ve Hüseyin’in yirmili yaşlarındaki yüzleri, 17’sindeki Erdal’ın “son bakışı” her zaman içimizi burkar zaten de, zamanın durduğu andaki hallerinin şimdi onların öldükleri yaşta olan gençlerin ellerinde “koşu”nun bir parçası olması ayrıca titretiyor gönlün tellerini. Hiç ölmüyorlar böylece, öldürülemiyorlar. Gençlik nereye koşmak istiyorsa onlar da kErdaloşuyor her daim. Gezi’de, grevde, üniversite boykotunda, direnişte, 1 Mayıs’ta, ergen odasının duvarında, atölyenin kuytusunda, bilgisayarının masa üstünde... Gençler onları nerede istiyorlarsa oradalar. Okulda deftere, sınıfta sırasının üzerine yazıp kazıyor adlarını, ismi Deniz ve İnan olan çocuklar. 

İdam sehpasının üzerindeyken “Yaşasın tam bağımsız Türkiye! Yaşasın Marksizm Leninizm! Yaşasın Türk ve Kürt halklarının kardeşliği! Yaşasın işçiler, köylüler, kahrolsun emperyalizm” diye haykıran Deniz Gezmiş’in çağrısı, ulusu “sınıfsız ve imtiyazsız bir kitle” olarak tahayyül eden devletin on yıllardır gençlikten beklediği rejimin bekçiliği ve askerliği misyonunun altını 40 küsur yıl boyunca oydu/oyuyor. “Dikkat! Asım Nesli’nden olunuz” talimatıyla gençliğe yeni bir üniforma biçmeye çalışan zamane siyasetinin karşısına da “Deniz olunmalı” diye yanıt veren gençler dikiliyor, koşup safa girerek.
Oysa onları sadece giderek silikleşen bir anı, bir kült haline getirip fikirlerini ‘70’li yıllara sabitleme gayreti az rastlanır bir tutum değil bu topraklarda. Ya da geçmişe raptiyelemenin ardından yapılan, solun doğuş kusurlarının eleştirisi bağlamında bir yığın eski püskü avadanlıkla birlikte bu anıyı tamamen çöpe atmak da pek sık görülmüştür... Bugün yaşasaydılar diye kurulan ama “Her biri reklamcı, tüccar, ceo filan olurdu” diye bitirilen cümlelerdeki fesat öngörünün de aynı kapıya çıktığı söylenebilir. Denizlere “çocukluk hastalığı”nı atlattıktan sonra sisteme entegre olunan bir yaşam öyküsü yazmakla fikirlerini 1972’de kurulan idam sehpasında öldürmeye devam etmek arasında derin bir fark yok bu durumda. 

 

Ama hesap edilmeyen bir şey var: Yaşasaydılar bugün nasıl biri olacaklarından çok, onları yaşatanların Denizlerden ne anladığı, onları nasıl anladığıdır önemli olan. Bu, Denizlerin sürekli değişen bir imgeye sahip olması anlamına da gelir. Her kuşak kendisi çizer Denizlerin imgesini çünkü. Zaman değiştikçe, yüzleşilmesi gereken yeni meseleler çıktıkça idam sehpasından söylenen sözlerin işaret ettiği geniş ufkun kapsamına günlük hayatın öngörülmemiş mevzularının girmesini kaçınılmaz kılan bir değişimdir bu. Denizleri tarihin bir yerinde, 20’li yaşlarındaki halleriyle dondurarak yapılan basmakalıp tahminler değil akıp giden hayatın onların anısına dokunarak kendisine neyi çekip aldığıdır mevzubahis olan. 

Bugün 6 Mayıs. Denizlerin idamının 43. yılı. Memleketin birçok yerinde bir dizi eylem ve etkinlikle anılıyorlar. Bu anmalarda Denizlerin anısının yeniden canlandırılmasındaki ilke, halkın bugün sürdürdüğü demokrasi mücadelesinin ihtiyaçlarıyla son derece ilişkilidir. Ortadoğu’daki emperyalist tahakküme karşı mücadelenin; Kürt sorununun demokratik çözümü talebinin, giderek tek adam diktatörlüğüne dönüşen AKP misyonunun defterini 7 Haziran seçimlerinde dürme isteğinin; grev ve sendika yasaklarına karşı duruşun; özgürlük ve eşitlik haykırışının vb. boyadığı bir resimdir şimdi onlarınki. Bakmayın fotoğraflarda hiç değişmediklerine.

Denizler her dönem başka bir biçim alan, başka söylemlerle kendini kuran zulme ve baskıya karşı mücadelenin içinde üretilir yeniden; yaşatılır ve yaşar. Bu mücadele neredeyse, nasıl bir biçim alırsa Deniz o demektir, Erdal o olacaktır. 

Yola çıkan ister istemez Denizlere varacaktır.

Haydi şimdi öyleyse, kendi taleplerinle, hedeflerinle “gel Aydınlım İzmirlim/ Gel aslanım Mamak’tan/

Erzincan’dan Kemah’tan…”**

*Can Yücel’in Mare Nostrum şiirinden
**Enver Gökçe’nin Dost adlı şiirinden… 

 (Fotoğraf: Adem Altan)

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...