Din istismarcılığı bunların son sığınağıdır!
Fotoğraf: Envato
Ağızlarından “dua”yı, “Kur’an”ı, “hadis”i, “ahlak”ı eksik etmeyen koca koca adamlar, halkın gözünün içine baka baka yalan söylemekten çekinmiyor.
Öyle görünüyor ki AKP propagandası literatüründen “Yalan söylemek sadece ahlaksızlık değil günahtır da” ilkesini çıkarmışlar. Ekonomik verileri çarpıtırken, demokrasiyle, özgürlüklerle ilgili konuşurken, iç ve dış politika değerlendirmeleri yaparken… Cumhurbaşkanı ve Başbakandan başlayarak AKP önde gelenleri, her konuda yalana sarılıyor. Son dönemde ise en çok da dinle, inançla, halkın kutsal bildiği değerlerle ilgili konularda yalan söylüyorlar, çarpıtmalar yapıyorlar. Özellikle de Selahattin Demirtaş ne söylerse onu etrafında gündem oluşturuyor, onun söylediklerinin ne kadar geleneksel olana, dine, inanca aykırı olduğunu göstermeye çalışıyorlar. Öyle ki yalanı biri başlatıyor, öteki onun bıraktığı yerden alıp yeniden yeniden tekrarlarken yalana yeni katkılar yapıyor. “Mekke, Kudüs, Taksim” tartışmasında bunu gördük. Yok, “Demirtaş Taksim’le Kabe’yi eş tutmuş”, yok “Kudüs’ü Yahudilere vermiş!”, yok “PKK Zerdüst”müş, “Kamplarda Zerdüştlük eğitimi yapılıyor”muş! ...gibi abuk subuk iddialarla AKP propagandası kendi açmazlarının üstünü örtmeye çalışıyor.
AKP sözcülerinin aczini, Cumhurbaşkanının sıkıntısının telaşa ve bir o duvar bir bu duvara çarpmasını Diyanet İşleri Başkanı Görmez, “görmüş” olmalı ki; kaleye kendisi geçti. Din-Diyanet tartışması yapanları, özellikle “Diyanet kaldırılsın”, “Din dersleri zorunlu ders olmaktan çıkarılsın” diyen HDP’yi hedefe koyan Görmez siyasete böylece girmiş görünüyor. Görmez diyor ki; “Bu tartışmaları yapanlar din diyanet ne, namaz ne dua ne, ayet, hadis ne,…bilmiyor, bilmeden tartışıyor” diyerek tartışmayı tümden çarpıtıyor; tam da AKP’nin HDP’yi “dinisizlik”le, “Zerdüştlük”le suçlayan propagandasına destek veriyor. Oysa; Diyanet ve din dersleriyle ilgili talepler, dinle ilgili değil dinin siyasileştirilmesi ve devletin emrine verilmesiyle ilgilidir. Ve söylenenler, Türkiye’nin laik bir devlet olması için yapılması zorunlu olanlardır. Çünkü az çok laik bir devlette ne böyle diyanet işleri başkanlığı ne de “zorunlu din dersleri” olur! Dolayısıyla bu “Diyaneti ve zorunlu din derslerinin kaldırılması”nı tartışmak için “din alimi” ya da milyonluk Mercedeslere binen, devletin maaşlı “uleması” olmaya gerek yok!
Burada elbette şu soru akla gelir: “7 Haziran seçimine giderken din istismarcılığının böyle ayyuka çıkarılmasının anlamı nedir?”
Öyle ya AKP bundan önceki seçimlerde de din istismarcılığı yapıyordu; hatta cumhurbaşkanlığı seçimi ile bunu biraz daha ileriye taşımıştı. Ama genel seçime doğru gittiğimiz şu günlerde Cumhurbaşkanı ve AKP propagandası, ekonomiden, demokratikleşmeye; özgürlüklere dair tüm vaatleri geriye çekip karşıtlarını “din-inanç sorunları” üstünden eleştirerek sindirmeye yöneldi.
Çünkü, AKP 2011’den sonraki devri iktidarında, ne halka ne kendini iktidara getiren güçlere verecek, söyleyecek yeni bir şeyi kalmayan bir parti durumuna gelmiştir. Onun için de AKP kendisine değil “Cumhurbaşkanını başkan yapmak” için oy isterken propagandasını da milliyetçi ve dinci bir muhtevaya büründürmeye yönelmiştir. Muhalefete yönelik eleştirisi de “Muhalefetin vaatlerinin kaynağının olmadığı” ve “en İslamcı partinin kendisi olduğu” üstüne kurulmuştur.
Oysa önceki seçimlerde AKP, muhalefeti “hiçbir programı ve projesi olmamakla” suçlarken kendisini 2023 vizyonuna sahip, ülkeyi ekonomik, siyasi hedefleri olan “reformcu”, “yenilikçi” bir parti olarak sunuyordu.
“Din istismarcılığı”, elbette AKP’nin geldiği kültürün en önemli silahı olarak kullanılagelmiştir. DP, AP, ANAP. MSP-RP-AKP çizgisi, halkı avlamakta hep din istismarcılığını en önemli koz olarak kullanmıştır. Ancak AKP Hükümeti, bugün Müslüman Kardeşlerin gayriresmi merkezi olarak hareket etmeye varan bir din istismarcılığı ile geleneğindeki bütün partileri geride bırakmıştır. Hatta, 2011 seçimi öncesindeki AKP’yi de çok geride bırakan bir yola girmiştir.
Elbette ilerici demokrat güçler için “dini, din olarak tartışma”nın, “dini değeri tartışmaya açmanın” hiçbir anlamı yoktur. Ancak laisizm ve devletin din alanından çekilmesinde ısrar etmekten ve devletin dini referanslara göre örgütlenmesi ve yönetilmesi karşısında da geri adım atılamaz.
AKP bugün, bütün çöküşe giden iktidarlar ve partiler gibi son dayanak olarak dine, din istismarcılığına sarılmaktadır. Elbette bu oyuna gelmemeliyiz. AKP ve Hükümetin marifetlerini teşhir ederek, onun halk indinde ipliğini pazara çıkarmaya devam etmeliyiz..
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00