04 Mayıs 2015 00:57

Sandık ve demokrasi…

Sandık ve demokrasi…

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Beylerimiz “sandık” “sandık” derler, sandığın her şeyden yüce olduğunu söylerlerdi. “Yüzde 50”nin cepte olduğuna inandıkları döneme dairdi bu söylemleri. “Millet”... “Milli irade”… Tümü laf ola beri geleydi. Ne millete ne iradesine güvenir ve dayanırlardı. İçlerinden anasına küfredenleri çıkardı, mahkeme kararıyla sabitti. Ama öyle derler, öyle görünmek işlerine gelirdi. “Sandık”tan kendileri çıkıyorlardı ya, yeterdi.
Ama hem “sandık” hem baraj –ikisini birlikte savunageldiler! Perhiz ve lahana turşusu! Madem “sandık”tı, “milletin iradesine baraj” koymak neyin nesiydi! 9,9 olsa bile oranı, sanki o oylar sandığa atılmıyor, “sandık” denen şeyden oy verilenlerden başkaları çıkıyor –demokrasi diye yutturuluyordu.

Sıkışıldıkça açıktan “HDP’nin barajı aşması sıkıntı yaratır” deniyor. Bununla kalınmıyor, Ağrı türü provokasyonlara bel bağlanıyor. Yetmiyor, milisler harekete geçirilip, onlarca seçim bürosuna saldırı örgütleniyor. Yasakçılığın akla gelen tüm biçimleri ortaya dökülmeye başlıyordu. Ne “sandık”ı? Belliydi ki laftı! Ancak kendileri çıkacakken önemliydi. Yoksa İÜ’nde örneğin “sandık”tan çıkan değil ama çıkmayan rektör atanıyordu.Yoksa tıpkı “masa” gibi, bir tekmeyle devrilmesinden kaçınılmayacaktı! “Suriye’ye Mehmetçik” senaryoları bile konuşulur olmuştu!

“Darbe” işi gibi… Yıllarca “darbe” diye tepinilmişken.. Ne Ergenekon ne Balyoz –sonunda karar verildi ki, hiçbiri darbe değildi. Tersine; “darbe”yi, 17 ve 25 Aralık soruşturmasını açanlar ve örneğin en son yine “darbe” yapmaya uğraşmış polis müdürleriyle Samanyolu Yayın Grup Başkanı için tahliye kararı veren hakimler yapmaktaydılar!

Peki, “sandık” sosyalist için ne anlam ifade etmektedir? Burjuva diktatörlüğünde tabii ki ikiyüzlülüğün aleti kılınmıştı. Tabii ki sömürülen yığınları 4 ya da 5 yıl süreyle hangi egemen sınıf grubunun yöneteceğini belirlemek için ortaya konurdu. Burjuva demokrasisi ya da bizdeki gibi demokrasi bile olmayan, “sinekten yağ çıkarma” misali, biçimin biçiminden medet umma rejimlerinin “demokrasi” iddiası bunu gerektirirdi.
1 Mayıs’ı bile kutlayamayacak işçiler. Örgütlenmelerinin önüne yüzlerce engel konacak. Grevleri bile yasaklanacak. Ne toplantı ve gösteri ne basın ne düşünceyi ifade –hiçbir özgürlük olmayacak… Sadece beylerimizin kullanacağı haklar ama halka yasaklar –ve sonra “sandık”! Yalandır.

Halkın tam egemenliğinin kurulması gerektir. Bunun ön şartı, tekellerle büyük toprak sahiplerinin egemenliğinin kaldırılmasıdır. İktidar değişikliği yani. Egemen olan sömürücülerken, iktidar onlardayken, devlet onların devletiyken “halk egemenliği” iddiası ancak tuluat olur. Kimse inanmaz. Tabii ki her kademede halk meclisleri halkın oyuyla seçilmeli, beğenilmeyenler görevden alınmalı ve vekiller asillerden fazla ücret almamalıdırlar. Üstelik meclisler göstermelik olmayacak, parmak indirme/kaldırmayla yetinmeyeceklerse, yasamayla birlikte yürütmeyi de üstlenmelidir. Tamam seçim. Ve tabii ki sandık. Ama ön şartı var: Öncelikle burjuva egemenliğinden kurtulma.

Şimdi, ama tam da burjuva egemenliğinin gidişatını etkileyebilecek, az çok demokratikleşmeyle sınıfın ve sosyalizmin önünün açılmasına katkıda bulunabilecek kritik önemde bir seçim arefesinde bu görüşleri dillendirme çabasında olanlar var. Başka zamanlar akıllarına gelmeyenler şimdi ama “seçim”, ama “sandık” diye konuşur oldular.

Evet, sınıf mücadelesi de demokrasi de “sandık”a indirgenemez. Ama “sıfır önemde” de değildir “sandık”! Hele şimdi! Tam da burjuva gericiliğinin sömürücülük ve zorbalık katsayısı artırılarak tek parti diktatörlüğü yönünde tahkim edilmesi dayatılmışken.. Ve programı ve görüşlerine katılınsın katılınmasın, HDP’nin barajı aşmasıyla bu gidişat takozlanabilecekken…

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...