04 Mayıs 2015 00:55

AKP seçimle gider mi?

AKP seçimle  gider mi?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bugünlerde bu soru gündemde. 
Sorunun cevabı en az kötü giden ekonomi, seçimler ve siyasi partilerin seçim vaatleri kadar önemli.
Soru şu: “İslamcılar demokrasiden yararlanarak seçimle iktidara gelebilirler; ama seçimle giderler mi?”
Dünya da seçimle iktidara gelip seçimle gitmiş bir siyasi İslam örneği yok. 
Ne Türkiye’de seçimle iktidara gelen Refah Partisi ne de ‘Arap Baharı’ denilen süreç sonunda başka ülkelerde iktidara gelenler... Hiçbiri seçimle gitmedi. 
Kabul edilemez, desteklenemez darbelerle iktidardan uzaklaştırıldılar. 
Bu nedenledir ki soru ortaya yerde duruyor: Siyasal İslam iktidarı terk edebilecek olgunluğu gösterir mi? 
Soruyu Türkiye öznelinde somutlaştırarak soralım: Siyasal İslam’ın temsilcisi AKP 
seçimle gider mi?
Soruyu bugünlerde güncelleyen birkaç örneği hatırlayalım! 
Bir; ‘paralel yapı’ operasyonu kapsamında tutuklu bulunanların tahliyesine hükmeden mahkeme kararının, savcı tarafından uygulanmaması. Adalet Bakanlığı’nın kararı tanımaması. Bu uygulama şu soruyu gündeme getirdi: Mahkeme karanını tanımayan sandık sonuçlarını dikkate alır mı?       
İki; salıverme kararını veren, verdikleri karar dikkate alınmayan hakimler tutuklandı. İktidarın beğenmediği yönde karar veren hakimleri dünya hukuksuzluk tarihine geçecek bir biçimde tutuklamak da şu soruyu sordurttu: Zorbalık olarak dışa vuran psikoloji seçimle gitmeyi hazmedebilir mi? 
Üç; Seçime giren partilerden biri olan HDP’ye yönelik saldırılar birçok ilde yayılarak sürüyor. İktidarın, saldırılara önlem almak, saldırganların cezalandırılmasını sağlamak yerine, saldırganları kışkırtacak, cesaretlendirecek bir dil kullanması ise şu soruya zemin hazırladı:
Tek başına iktidar olamama durumuna karşı her şeye rağmen iktidarda kalmanın yollarını arayanlar seçim sonuçlarına razı olabilirler mi?
Daha bir sürü örnek verilebilir fakat bu kadarı yeterli sanırım. 

MERDİVENİ TEKMELER Mİ? 

AKP kendisinin iktidara geliş yolu olan demokrasiyi, o yolu başkalarının kullanmasını önlemek için tahrip edebilir mi?  
‘Yeterince tahrip ediyor zaten’ diyebilirsiniz!
Haklısınız! 
Aleyhine olan her durumda hukuku rafa kaldırıyor. Medyayı iktidar lehine tekelleştiriliyor. Tekeline alamadığı devletin maddi ve manevi bütün olanaklarıyla sindiriyor. Besleme bir sermaye yaratıyor. Dini gruplardan biat etmeyenleri burnunu sürtüyor. 
Tamam!
Yüzde 10 gibi yüksek seçim barajının yetmediği durumlarda, seçimlerde kendi lehine sonuç almak için, (Yerel seçim öncesi yapılan ‘bütün şehir yasasını hatırlayınız), seçim bölgelerini değiştirilebiliyor. 
Eyvallah!  
İktidara yönelik eleştirel karikatüre, tweet atmaya dahi tahammül göstermeyip basıyor soruşturmayı. En demokratik girişimleri bile siyasal İslamcı iktidara karşı bir “darbe” olarak propaganda edip eziyor. 
Kabul!
Eğitimden güvenliğe, istihbarattan yargıya kadar devletin en temel kurumlarını devletin değil iktidarın yedek parçası haline getirdi. 
Doğrudur.
Halkın dini duygularını sömürmede... Yoksulları kendine bağımlı hale getirmede... Oy aldığı kesimleri bloke etmek için korku siyaseti üretmede... Mağdur edebiyatını lehine döndürmede... Ve her defasında sandıktan çıkabilmede çok başarılılar. 
Şapka çıkartıyorum!
Lakin, sadece sınırları çok zorlamakla, mümkün olan tüm yolları denemekle yetinebilirler mi? Zorlamalar ve denenen meşru-gayri meşru yollar sonuç vermez ve sandık başka bir şey derse...  “Ne yapalım elimizden gelenin fazlasını bile yaptık olmadı” hüsnü kabulünde olurlar mı? 
Öyleyse soruyu bir adım ileriden şöyle soralım: AKP kendisinin çıktığı merdiveni başkasının çıkışını engellemek için tekmelemeye dönük neler yapabilir? 

NE DE OLSA RADİKAL DEĞİL ILIMLILAR MI?

Soru karşısında şöyle bir itiraz gelebilir: Sınırları zorlar, otoriterleşmeye meyleder fakat AKP, ne de olsa siyasal İslam’ın ‘ılımlı’ modelini teşkil ediyor. Bu da onları bir yerde durduracak bir özellik. Çok ileri giderse tabanın bir bölümü de partisinin karşısına geçer. AKP de aklını başına devşirir! 
Böylesi yorumlar birileri için iç rahatlatıcı olabilir. Fakat ne kadar gerçekçi?
‘Ilımlı’ söylemini sorgulayarak başlayalım.
Ilımlılığın üç temel belirleyeni olduğunu söyleyebiliriz. Bir; piyasayla uzlaşmış, piyasacı ekonominin uygulayıcısı. İki; Batı karşıtlığı söylem düzeyinde olan fakat pratikte kesinlikle olmayan (İsrail’le perde önünde kavgalı gözükürken, ticari ilişkilerin tavan yapması örneği gibi). Üç; seçimle gelip seçimle giden.
Üçüncüsünün yarısı (gelme kısmı) tamam da diğer yarısına (gitme kısmı) tamam demek imkansız.
Gitme kısmına tamam diyemiyorsak, ‘sandıktan istedikleri sonucu alamazlarsa ne olur’ sorusuna yanıt vermemiz gerekir.  

HANGİ ÇILGINLIKLARA BAŞVURABİLİRLER?

AKP koalisyon kurup iktidarını paylaşamaz. 
Bu tezin ispatı Cumhurbaşkanının danışmanı, eski bakan, AKP İzmir Milletvekili adayı Binali Yıldırım’ın şu sözleri;  “Koalisyon ihtimali görmüyorum. Teorik olarak böyle bir sonuç doğarsa da koalisyon olmaz, AK Parti azınlık hükümeti kurar ve bir yıl içinde tekrar seçim olur.” 
Peki ya AKP, sandıktan azınlık hükümeti kuracak kadar bile bir sonuç çıkaramazsa ne olacak?
İşte o zaman Cumhurbaşkanı Erdoğan devreye girer.
Anayasanın 104. maddesini kendine payanda yapar. Zira o madde “Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimlerinin yenilenmesine karar verme” yetkisini cumhurbaşkanına veriyor. 
Kimse “ama efendim o madde şunu kastediyor, o şu şartlarda olur” gibi açıklamalara girişmesin. 
Bakanlar Kurulu’na, Anayasada yetkim diyerek erken erken başkanlık eden... “Alışılmışın dışında olacağımı, Anayasadaki yetkilerini kullanacağımı zaten söylemiştim” mazeretine sığınan... Hedeflerini açıkça tarif eden birinin o maddeyi kendince yorumlayacağı ve uygulayacağından şüphe duyulabilir mi?
“İptal edilmiş seçim” sorununu çözebilecek demokratik bir duyarlılık örmek elzemdir hatırlatmasını yapıp devam edelim. 

İÇ SAVAŞ, KAOS BOŞ BİR TEORİ Mİ?

Diyelim ki seçim yenilenmesi kararı alındı. Bu sürede AKP bir anket yaptırdı. Yaptırdığı anket sonucu gördü ki daha kötü sonuç alacak. Bu durumda ‘ılımlı’ İslamcı parti kaybedeceği bir seçimi yaptırır mı? 
“AKP yarını ön göremez mi?” başlığında aşağıda sıraladıklarımızdan dolayı yaptır(a)maz.
Benden sonrası tufan anlayışı ile korkunç şeylere imza atabilir. “AKP iç savaş bile çıkartabilir” tezi boş bir analiz değildir.    
AKP yeniden tek başına iktidara gelirse, gelsin tek adam yönetimi, gelsin sivil dikta. Yok iktidara gelemezse o zaman gelsin kaos, gelsin çatışma. 
Çare, ne korku, ne de iktidarı AKP’ye teslim etmek! Çare seçimlerle birlikte demokratik cephenin inşasını da hedeflemekten geçiyor. 


AKP YARINI ÖN GÖRMEZ Mİ?

Saray da AKP de kaybetmeyi göze alamaz. Zira Saray da AKP de güce, iktidara mecbur durumda. İdeoloji değil güç ve iktidar asıl öncelik. AKP ilk dönemlerinde, ideolojinin inşası için ‘güç ve iktidar lazım anlayışına sahipti. Şimdi güç ve iktidar için İslam-i ideoloji lazıma geçilmiş durumda. 
Güç ve iktidar kaybedilirse defterler dürülür. 
Bugün “TIR’la Suriye ve Ortadoğu’ya ne taşındı?” sorusunun cevabı; insani yardımdır.
İşi şaibeli hale, askerler ile bir savcının darbe girişimi getirmiştir. Yarın güç giderse aynı sorunun cevabı feci bir yargılama sebebidir. ‘Darbe’ gider hesap gelir.
Bugün, “Paralel darbeydi” diye hesabı sorulamayan kutuların, kasaların, sıfırların yarın iktidarın gitmesi durumunda kuruşu dahi sorulur. 
Bugün gayri meşru kalkışma olan “Gezi”, yarın güç giderse çocukların vurulduğu, hesabı sorulacak  vahşi bir iktidar saldırısının adıdır. 
Bugün paralel yapı düşmandır da yarın iktidar giderse her işin birlikte kotarıldığı suç ortağıdır. Yadım ve yataklıktan yargılanılacak bir işbirliğinin adıdır.
Bugün ve yarın arasındaki böylesi nice farkı AKP bilmez, görmez mi sanırsınız?

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa