03 Mayıs 2015 01:00

Hefaystos’un düşlediği mutlu dünya

Hefaystos’un düşlediği mutlu dünya

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Dünyamızdaki savaşların artık bitmesini isteyen emekçilerin tanrısı demirci topal Hefaystos; gerçekten de silah cinsinden aygıtlar değil, ama insanlara kölelik edecek cansız robotlar üretiyordu hep demirci işiğinde. Ve çok sevdiği dünyamızda insanın insana köleliğini bitirmek için, bu robotların yapımını insanlara da öğretmek istiyordu...

HEFAYSTOS SON KEZ BİR SİLAH DÖVÜYORDU...

Ne var ki Troya savaşları sırasında içi acıya acıya da olsa; kendisine birzamanlar analık eden tanrıça Tetis’i kıramadığı için, onun oğlu Ahilleus’un ölümünü biraz öteleyecek bir kalkan dövmek zorunda kaldı...
Gelecek kuşaklara örnek olması için, özellikle kadınlarla ilgili desenler de nakışlamaya başladı bu kalkanın üstüne. Hem kadınların hem erkeklerin, onurlarına yaraşan bir dünya oluşturacaklarından kuşkusu yoktu Hefaystos’un.Zaten“tanrıların armağanı” anlamına gelen Pandora adlı ilk kadını da, kendi elleriyle yoğurduğu çamurdan kendisi şekillendirmişti. Ve o ilk kadının bu hamuru içine; onu onurlu bir insana dönüştürecek akıl, direnç ve de kesinlikle gereksinim duyacağı gözyaşları da koymuştu...
Bu arada sözde Troya savaşlarının nedeni sayılan güzel Helena geldi birden Hefaystos’un gözlerinin önüne... Troya savaşı konusunda bir günah keçisine dönüştürdükeri o çileli ve yiğit kadının acı serüvenlerini düşünmeye başladı birden...

GÜZEL HELENA’YI DÜŞÜNDÜ TANRI....

Gerçekten de eskiçağda dillere destan olan Yunanistanlı güzel Helena, Baştanrı Zeus’un dünyamızdaki ölümlü bir kadınla olan aşkından dünyaya gelen kızlarından biriydi… Helena büyüdüğünde öylesine güzelleşti ki, evren güzeli tanrıça Afrodit bile onu kıskanmaya başladı! Haliyle Yunanistan’da onunla evlenmek isteyen damat adayları da, neredeyse birbirleriyle kanlı bıçaklı olacaklardı!.. Sonunda bu adaylar aralarında anlaştılar: Güzel Helena’yı istediğiyle evlenme konusunda özgür bırakacaklar; ama başına bir şey gelirse, hep birlikte onun yardımına koşacaklardı...
Bu uyuşmadan sonra güzel Helena; Yunanistan’ın Başkralı Agamemnon’un kardeşi ve Sparta kenti kralı Menelaos’u, bir yazgı gibi kendine eş seçti!.. Ne var ki gene yazgının bir cilvesi olarak, birara saraylarına konuk olan Troyalı yakışıklı prens Paris’e; evren güzeli tanrıça Afrodit’in gönderdiği aşk okları yüzünden deli divane vuruluverdi!.. Ondan sonra da dillere destan güzel Helena; Paris’le birlikte, Troya sarayında aldı soluğu!..
Bu “yazgı” denilen olayın da geçmişteki bazı oluşumlara dayanan bir nedeni vardı... Tanrıça Afrodit; Kazdağları’nda ilk kez düzenlenen “Altın Elma Güzellik Yarışması”nda, tanrılarca tek seçici olarak atanan Troya kralnın oğlu Paris’e, evren güzeli seçilebilme karşılığında armağan olarak, güzel Helena’nın aşkını önermişti!..

HELENA BİR SAVAŞ NEDENİNE DÖNÜŞTÜRÜLDÜ...

Evren güzeli seçilip muradına eren tanrıça Afrodit de, sözünü yerine getirmek üzere, yanından hiç ayrılmayan ve ‘Aşk’ anlamına gelen Eros adlı yaramaz çocuk aracılığıyla, o ünlü aşk oklarını gönderdi Helena’nın yüreğine. Ve haliyle Helena’nın yüreği; Troyalı Paris’i görünce aşk kıvılcımlarıyla tutuşuverdi!.. O yüzden de; tacını tahtını bırakıp deli divanevurulduğu Paris’le, Troya krallık sarayına gelin gitti...
Bunun üzerineYunanistanlı Başkral Agamemnon da; Troya prensi Paris’in güzel Helena’yı zorla kaçırdığı gerekçesini öne sürerek, çok varsıllaşan Troya krallığına savaş açtı. Ayrıca Baştanrı Zeus’la bu konuda üç kez konuştuğunu ve Baştanrı’nın kendisini Helena’nın namusunu temizlemekle görevlendirdiğini öne sürdü buyruğundaki halklara... Oysa bütün amacı, Troya hazinelerini yağmalamak ve oradan köle olacak kızlar-kadınlar devşirmekti! Çünkü insan köleler ; en çok para getiren, alınıp satılan en değerli ve geçerli ‘mal’dı!
İşte bütün bunları biran kafasından geçiren tanrı topal Hefaystos, güzel Helena’yla ilgili desenler dövmeye başladı kalkanın üstüne; coşkuyla ve de sevgiyle...

SAVAŞSIZ BİR DÜNYAYI DA RESİMLEDİ HEFAYSTOS...

Kalkanın üstüne çekiciyle dövüp resimlediği  Helena’nın sağına; tarlalarında, işliklerinde, kavgasız dövüşsüz çalışıp üreten ve de ürettiklerini kardeşçe bölüşen mutlu insanların bir kentini nakışladı... Bu kentin dışında gepgeniş asma bağları, buğday tarlaları vardı...
Gençler bu tarlalarda hem çalışıyor, hem arada halaylar çekerekten eğlenip dinleniyorlardı...
Gençler böyle böyle hem çalışıp hem eğlenirlerken, Baştanrı Zeus’un Olimpos Tanrılar Ülkesi’nden saldığı bir kartal, yavaş yavaş süzülerekten kentin üstünde dolanmaya başlıyordu. Gençler kartalı görünce gülerek el sallıyorlar; “Biz dünyayı çok seviyoruz; git söyle Zeus’a!” anlamında çığlıklar atıyorlardı...
İşte dünya emekçilerinin tanrısı demirci topal Hefaystos,arada bir soluklanıp terini siliyor ve dünyamızdaki insanların birgün mutlaka ulaşacakları o mutlu dünyayla ilgili başka görüntüler de nakışlıyordu kalkanın üstüne...
Bu haftakişiirimiz de, Akdeniz mitologyasında efsanelere dönüşen lâlelerle ilgili...

KIZIL LÂLE

Hep seni düşünürüm güzel lâle
Gelmeyegörsün bahar ayları
Artık dağ bayır demez açarsın
Sıkış pıkış yarenlerinle
Güzel mi güzel üstelik
Habire kokarsın

Dün seni gördüm yarenlerinle
O kadim tarlalarından geçerken
Hepinizi bir bir okşadım
gözlerimle
Ne güzel salınıyordun
bilsen
Kıpkızıl bir örtü vardı başında
Afrodisyas kentinde anlattım seni
Evren güzeli Afrodit’e
Hani o canlar canı tanrıçaya
Düşüncelere dalıp gitti birden Afrodit:
“Kıpkızıl kanı dolaşır o çiçeklerde,
“Sevgilim Adonis’in, dedi
“Toprağa dökülmüştü ya
“Onu öldürdüğünde
“Ares denen hani
“Başımızın derdi
“O savaş tanrısı
“İşte o yüzden kızıl lâleler,
Diye ekledi
“Hep beklerler,
“Dağ bayır demeden
“Kutlamak için o hasret barışı...

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...