28 Nisan 2015 01:00

Yüzleşme üzerine

Yüzleşme üzerine

Fotoğraf: Envato

Paylaş

İlginç bir yıl 2015. Haziran ayında zorlu bir genel seçim var. Liderlere biat etmemiş seçmenin kafası bir hayli karışık. Partilerin seçim bildirgeleri birbiri peşi sıra açıklanıyor. AKP, CHP ve MHP de halkların umudunu yeşertecek yeni bir söylem yok. Çok sesli, eşitlikçi özgür bir toplum yaratma adına somut hiçbir satıra rastlayamıyorsunuz. Diyanet İşlerini kaldırmak gibi radikal sayılabilecek konuları da içeren HDP’nin seçim vaatleri ise bütünüyle çağdaş bir toplumun kurucu öğelerini barındırıyor. Üzerinde iyi çalışılmış bir seçim beyanı. Abartısız, çağdaş, özgürlüklere açık, toplumun bütününü kucaklayan bir metin.
Bu da gösteriyor ki HDP giderek bir Türkiye Partisi olma yolunda güven uyandıran adımlar atmakta. Ülkenin böyle bir siyaseti üretebilecek partilere yıllardır büyük gereksinimi var. Özellikle emek insanlarına da kucak açacak çok sesli bir siyasete. Keşke sosyalist partiler de aralarındaki bitmez tükenmez teorik tartışmaları, ayrışmaları bir yana bırakıp ortak bir platformda birleşebilselerdi. Keşke daha yaşanası bir toplum için neler yapabileceklerini anlatan bir manifestoya imza atabilselerdi. Kamuoyuna dağınıklıklarını sonunda giderdiklerini, ciddi bir sol siyaset üretmeye aday olduklarını gösterselerdi. Ne yazık bu kez de olmadı, olamadı.
2015 toplumumuz için bir yüzleşme arınma yılı da olabilir mi diye düşünmeden edemiyorum. Çanakkale Zaferinin yüzüncü yılı. Öğünelim. Elbette yurt savunması için canını veren askerlerimize, komutanlarımıza saygıda kusur etmeyelim. Ancak bu güne dek Çanakkale zaferi denildiğinde akla gelen 18 Mart neden 24 Nisan’da uluslararası bir davete dönüştürülmüştür. Böyle bir hamleyle 1915 Ermeni tehcirinin yüzüncü yılı anmalarını dünya kamuoyu önünde gölgeleme amacı güdülmüşse, yanlış olmuştur, hedefine de ulaşamamıştır. Türkiye’nin başta ABD olmak üzere Rusya, Almanya, Fransa ve AB ile hem politika anlamında, hem ticari açıdan sayılmayacak kadar çok bağlantıları, bağlılıkları vardır. Bu ülkelere ancak sert açıklamalarla tepki gösterebilirsiniz ama ilişkilerinizi asla bozamazsınız. Özellikle ekonomik ve askeri işbirliklerinizi… Kısaca demek ki dış politikalarımız yetersiz. Kendimizi dünyaya anlatmakta başarılı değiliz..Ermeni meselesinde sürekli inkar yolu seçildi. Doğrudan diyalog kapıları ise hep kapalı. Dünyanın pek çok ülkesinde  insanlık suçları işlenmiştir. Amerika’da, Avrupa’da, Asya’da, Afrika’da. Tarihleri ile yüzleşmiştir çoğu ülkenin siyasetçileri. Geçmişte yapılanlar adına özür de dilemişlerdir. Hem de Cumhurbaşkanları ve Başbakanları aracılığıyla. Almanya Nazi geçmişinden, Fransa, Cezayir işgalinden ötürü özür dilemiştir.
Erivan’da düzenlenen törende günümüz yeni dünya düzeninin önemli üç devlet başkanı Merkel, Holland ve Putin de katılmış ve konuşma yapmışlar. Çanakkale’de ise Ana Muhalefeti bile çağırmadı iktidar. Çok sayıda devlet başkanı vardı deniyor. Acaba hangi ülkeler? Kaldı ki ülke iktidarımız Erivan’da boy gösteren üç lidere de kopmaz bağlarla bağlanmıştır. Onların Yeni dünya düzeninde türlü oyunlar kurdukları bir bölgenin sadık bir ayağıdır Türkiye’de ondan. Asla kopamazsınız. Ülkelerini de dikkate aldığımızda bu konuda yaya kalınmıştır. Tanınmış sol eğilimli eski politikacılardan biriydi kayınpederim. Bir öğüdünü kulağıma küpe etmiştim. Şöyle demişti: “Birisi ile görüşme yapıyorsan karşındakini en az senin kadar zeki ve akıllı diye düşün, hata yapmazsın.” Bu sözü hayatta rehber edindim kendime. Sanıyorum bizde siyasetçiler içeride de, ülke dışında da tam tersini yapıyorlar. Kendilerini akıllı zeki görüyor ve karşısındakileri her durumda dize getiririm diye düşünüyorlar.
İttihat Terakki paşalarının Ermenilere uyguladığı tehcir iki yönlü bir acıdır. Ermenilerin büyük çoğunluğu Osmanlı yurttaşıdır. İçlerinde İkinci Meşrutiyetin Parlamentosunda yer almış mebuslar vardır. Özellikle Adana, Antakya gibi güney illerimizde Türklerin çoğu Ermeni komşularına kol kanat germiş askerden saklamış, kimilerinin kaçmasına yardımcı olmuşlardır. Kısaca halklar arasında nefret söz konusu değildir. Umalım ki yüzüncü yıl, iki ülkenin barışa, kardeşliğe açılan bir kapısı olsun. Aynı kültürle yoğrulmuş iki ülke halklarının salt açık kalpli bir diyaloga gereksinimi olduğunu düşünüyorum. Tarihle, insanlık ayıpları ile yüzleşebilmek için zaman hiç de geç değildir. Yeter ki barışa inanalım, yeter ki nefrete değil sevgiye tutunalım.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...