21 Nisan 2015 00:17

İnkar cambazlığı ve yüzleşme

İnkar cambazlığı ve yüzleşme

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Her gün televizyon, gazete ve sosyal medyada korkunç manzaralarla karşılaşıyoruz: Toplu katliamlar, insanı şok eden vahşet gösterileri, tesadüfen canlarını soykırımcının kılıcından kurtarmış yollarda ölüm kalım mücadelesi veren insanlar, korku, açlık, yorgunluk, hastalık, gözyaşı. Ve bazen soykırımcının eline geçmektense ölümde karar kılanlar, tıpkı Şengal’de IŞİD’e köle düşmemek için el ele tutuşup uçurumdan atlayan Êzidî kadınlar gibi. Ortadoğu’da bölgesel güçler aralarındaki hesabı bir mezhep savaşı üzerinden görürken ve bölge halkları savaş ve kırım politikalarında istatistiksel rakamlara dönüşürken, Türkiye’deki inkarcılar 1915 Ermeni Soykırımı’nın yüzüncü yılında vantroloji, akrobasi ve illüzyon yeteneklerini sergilemekle meşguller.
Cambazlık zor bir iştir. Uzun süren bir eğitim, adanmışlık ve yetenek gerektirir. Havada parendeler atarken birbirlerini yakalamaları ve aynı ip üzerinde üst üste binip teker üstünde ilerleyenleri düşünün. Siyasi cambazlık da böyledir. 28 Ocak’ta Doğu Perinçek’in “Ermeni Soykırımı yalandır” sözleri nedeniyle İsviçre’yle davalık olduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi salonunu dolduran siyasetçilerin fotoğrafı seyretmekle olduğumuz şovun bir bölümünü özetliyor: Bir yanda AKP milletvekilleri Şaban Dişli ve Egemen Bağış, diğer yanda CHP Milletvekilleri Gülsün Bilgehan, Haluk Koç, Deniz Baykal ve Süheyl Batum. Baykal, Bağış ve Perinçek’in hep beraber kameraya gülümsedikleri bir kare var ki görülmeye değer; ileride kitap kapağı da olur, ders de slayt da. Şovun başka bir bölümü de geçen hafta yaşandı: TBMM’de grubu olan AKP, CHP ve MHP ortak bir bildiriyle soykırıma soykırım diyen Avrupa Parlamentosunu kınadılar. HDP bu açıklamaya katılmayan ve soykırımla yüzleşilmesini talep eden meclisteki tek parti. Ulusal Kanal, hani olur da okur gereken sonucu çıkarmaz diye, şöyle özetlemiş durumu: “Açıklamaya imza atmayan tek parti ise Batı’dan yana tavır takınan HDP oldu”. (17.04.2015) Şimdi Ulusal Kanal’la aynı tekerin üzerinde yol alan Yeni Akit daha da ballandırarak marifetlerini sergilemiş: “HDP’den Kürtlere İhanet!” başlığı atan gazete “Türkiye’den hükümetle birlikte muhalefet de Papa’nın geçtiğimiz hafta sarf ettiği sözlere tepki gösterirken tek aykırı ses HDP’den gelmişti” diye devam etmiş. Gazete, haberini AKP Muş milletvekili Muzaffer Çakar’dan aldığı görüşlerle noktalamış. Şöyle demiş Çakar: “HDP’liler bu tavırlarıyla, hem Ermenilerin hem de kendi soykırımlarını örtmeye çalışan Avrupalıların ekmeğine yağ sürüyorlar”. (18.04.2015) Hepimiz daha geçen ay İç Güvenlik Yasası’nı yumruk kuvvetiyle Meclisten geçirip olağanüstü yetkileri eline alan iktidar partisiyle, ana muhalefet ve ikinci muhalefet partisinin bu “milli” mesele üzerinde nasıl bir mutabakata vardığını izliyoruz. Türkiye siyasetini takip edenler için şaşırtıcı değil tabii ki; tersine defalarca gördüğümüz bayat numaralar bunlar. Bir arkadaşımın işaret ettiği gibi kimileri için “özlenen Türkiye’nin resmi” bu: Kendi iktidar hırsları için yüz binlerce masumun kanına girmekten kaçınmayanlara yüz yıl sonra sahip çıkmak için kenetlenmek, onların suçlarına ortak olmayı reddedenleri de Batıcı hain ilan etmek. Doğru ya, HDP Türkiye’yi NATO’ya soktu, füze kalkanının ayağı haline getirdi; 24 Ocak kararlarını uyguladı; Gümrük Birliği Anlaşmasını imzaladı; ülkeyi küresel sermaye için ucuz iş gücü pazarı haline getirdi; işçiyi taşerona teslim etti; her sene yüzlerce işçiyi madenlerde, inşaatlarda, tekstil atölyelerinde göz göre göre sermaye büyüsün diye cinayetlere kurban verdi; kaynağı bilinmeyen milyonlarca doları ülkeye soktu; memleketin suyunu, toprağını, sahilini, parkını, sinema salonunu şirketlere sattı. Ne geldiyse başımıza bu Batıcı HDP’den geldi. Yoksa ne güzel memleket! Bir ucuzluk, bir özgürlük değme gitsin! Aman başımızdan eksik olmasın bu milli mutabakat cephesi.
Soykırım inkarcılarının ortak noktası siyasi cambazlıklarla yurttaşların güvenlik, barış, geçim ve demokrasi talepleri arasındaki ilişkiyi gizlemektir. Açlıkla, işsizlikle, sefaletle boğuşan emekçilerin alın teri ve kanıyla büyüyen bir ekonomiyi cambazlıkla ayakta tutma, döndürme çabasıdır. Bu açıdan Ermeni Soykırımı’nın tanınması acil bir demokrasi sorunudur.  Demokratlar için sorun basittir: Soykırımı tanımak ve kurbanları anmak halkın alnına bir kara leke sürmek değildir. O lekeyi sürmek isteyenleri mahkum etmektir. Soykırımlara karşı hepimizin ortak geleceği için eşit ve özgür bir toplum talep etmektir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa