Her şey R(ecep) tipi başkanlık için!
Fotoğraf: Envato
Şu ‘çözüm’ ya da ‘müzakere süreci’ başlayalı beri çokça duyduğumuz bir laftı “provokasyon.” Olur olmadık zamanlarda “aman ‘süreç’ zarar görür, provokasyona dikkat” denilerek adeta bir pasifizm argümanı işlevi gördü. Müzakere sürecinin aynı zamanda bir mücadele süreci olduğu gerçeğini ötelemeye yarayan bir argüman…
Artık öyle değil, dört başı mamur, ‘dibine kadar’ bir provokasyon siyasetiyle karşı karşıyayız şimdi. Boşuna söylememişti Demirtaş: “İnanın ki ülkenin barışı iktidarın umurunda değil ve olmayacak. Oy kaybı yaşadıkça, koltuğun, saltanatın elden gitme ihtimali güçlendikçe, her türlü çılgınlığı yapabilirler.”
Yaşadıklarımız tam da bunun işaretleridir. Diyadin’de yaşananlar, HDP Serik İlçe Örgütü’nün jandarma nezaretinde bayrak asılarak vatan topraklarına katılması (!), ve en son HDP Genel Merkezi’ne yapılan silahlı saldırı…
Ne oldu peki?
Olan çok açık. HDP’nin seçim barajını aşma ihtimali güçleniyor ve bunun da R(ecep) Tipi Başkanlık hayallerini gömeceği gerçeği giderek daha çok hissedilir oldu.
Dünyanın kendi etraflarında döndüğüne gerçekten inanmış bir iktidar zümresi bu. Şimdi, adeta iman edilmiş hegemonyalarının parçalanmaya başlamasını görmek dünyanın sonu demek onlar için. Gözü karalıkları, çılgınlıkları bundan.
Tek başına hükümet olmayı bile ‘iktidar’ için yeterli görülmezken Erdoğan’a, R Tipi Başkanlık rüyalarına dalınmışken, şimdi bambaşka bir durum var ortada. Öyle bir nokta ki bu, geri basılamaz ve ama aynı profilde kalmak bile yakın gelecekte iktidarsızlığa mahküm olmak demek. Normal koşullarda ilerleme şansı da sıfır. Geriye, yeni ittifaklar, provokasyon ve o çok şikayet edilen ‘kaos’ siyasetine sarılmak kalıyor. Daha ileri gidileceğinden, daha tehlikeli sonuçlar doğurabilecek tezgahlar çevrileceğinden kuşku duymak için bir neden yok. HDP’nin barajı geçme olasılığı arı kovanına çomak sokmaktı ve o çomak sokuldu artık!
Dolmabahçe açıklamasının Erdoğan tarafından ‘yok hükmünde’ sayılması ve ‘müzakere süreci’nin fiili olarak askıya alınmasıyla zemini hazırlanan ‘provokasyon mekanizması’ Ağrı Diyadin’de harekete geçti. Neymiş? Silahlı PKK’liler halka seçim baskısı yapacaklarmış! Aptallara masal anlatıyorlar yani. Tutmayacağını anlayınca da itiraf ediyorlar. Bu işte başrol oyuncularından biri olduğu iddia edilen Efkan Ala mesela, “silahlı terör örgütü mensuplarını görmezden gelmek normal sayılabilir mi?” mealinden sözler ediyor. Sormazlar mı; iki yıldır ‘normal’ sayılan neden şimdi ‘anormal’ oluyor? O ‘terör örgütü’ dediklerinin liderinin on maddelik deklarasyonu okunurken Dolmabahçe’de, Hükümet adına eşlik edenlerden biri de Efkan Ala değil miydi sahi? Anormal miydi? Hayır, ateşkes ve çatışmasızlık döneminin ‘normali’ buydu çünkü. Mesele normal olup olmama meselesi değil, ihtiyaç meselesi! Şimdi ihtiyaç provokasyondur ve mutlak surette HDP’yi baraj altına itmektir.
Ağrı provokasyonu halkın can pahası siyasal uyanıklığı ve büyük ‘insanlık dersiyle’ boşa çıkarılmamış olsaydı, muhtelif illere gönderilecek asker cenazeleriyle birlikte zembereğinden boşalan provokasyonun yıkıcı etkileriyle karşılaşacaktık. Serik’teki saldırı ve en son HDP Genel Merkezi’ne sıkılan kurşunların ve çok daha yaygınlaşmış linçlerin, katliamların ‘gerekçeli kararı’ da hazırlanmış olacaktı muhtemelen! Böylesi bir provokasyon siyasetinin dalga boyunda seçime kadar hedefe çakılmış HDP’yi kuşatan bir gerilim halkasıyla, ona oy verenleri ürkütmek, vazgeçirmek…
Ol hikaye bu!
Şimdilik oyunu bozan Kürt halkının devrimci uyanıklığı oldu. Provokasyonu en görmeyen gözlere bile sokan o siyasal uyanıklık… İki halkın barışı için canını ortaya koyan bu ‘barışçılığın’ ne büyük bir devrimcilik olduğu açık değil mi?
Zaman daralıyor ve böylesine bir barışçı devrimciliğe ve uyanıklığa hayati derecede ihtiyacımız var. Zaman daraldıkça yoğunlaşacak provokasyon siyasetine karşı elimizdeki tek silah bu. Denildiği gibi, “Var sayın ki Kerbeladayız. Ağrı’da olduğu gibi “kan tükürsek de ‘kızılcık şerbeti’ içtik’ demeliyiz.”
Evet, tarihi günlerden geçiyoruz. Sürecin ‘sinir ucunda’ HDP’nin barajı aşıp aşmayacağı var. Sinirlerimizi gerip hata yapmaya zorluyorlar bizleri. Onları Diyadin’deki gibi “Yok yok, vatandaşlar sadece uyku tulumlarının ucundan tuttular” sözlerinde dile gelen acziyetleriyle baş başa bırakmak için, sıfır sinir, sıfır asabiyet ve sınırsız ve de sinirsiz devrimci sükûnet, barışçı çalışmak…ölesiye çalışmak…
Ve birbirine bağlanmış iki parola:
Seni Başkan yap tırt ma ya ca ğız!
Barış ve çözüm için, baraj da Başkanlık da çöpe!...
- Solun ayarını seçimler mi bozuyor, yoksa ayarlar bozuk mu zaten? 09 Temmuz 2023 04:40
- Sosyalistlerin muaf olma hali ya da kaybeden sadece "Burjuva muhalefeti" mi?! 25 Haziran 2023 01:55
- Yenilmek de direnerek olsun, teslim olarak değil! 21 Mayıs 2023 04:40
- 1 Mayıs notları ve 14 Mayıs imkânı 07 Mayıs 2023 02:19
- Tarihi seçimler ve solda sekterlik halleri 30 Nisan 2023 04:17
- ‘Ayşe Teyze’ler, Mahirler varken, seccade konsolidasyonu yeter mi? 09 Nisan 2023 04:56
- Ayhan Bilgen’in ‘yapıcı muhalifliği’ ve bir tür ‘itirafçılık’ hali! 02 Nisan 2023 04:48
- Şapkadan çıkan Erbakan ile ‘bize pusu kurdular’ diyen pusucu nereye koşuyor? 26 Mart 2023 04:40
- 20 Mart’a denk düşen ‘tesadüfler’ ve bir zorunluluk 22 Mart 2023 04:49
- Değişim enerjisi, kuyudaki Akşener ve ‘kazanacak aday’a ilişmek! 12 Mart 2023 10:16
- Yarattığı enkazın altında kalan Akşener’in tarih bile olamama hali! 05 Mart 2023 04:53
- Ferit Demir’e sallanan çekiç ve çekiçci! 26 Şubat 2023 04:40