19 Nisan 2015 01:00

Amigoluk meselesi

Amigoluk meselesi

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Kirvem,
Osmanlı dönemindeki “vakanüvis”lerin yazıp çizdiklerine göre, imparatorluk sınırları boyunca devlet işlerinin hangi “nizam”da yürüyeceğine dair hüküm verip, bunu da “ferman”larla buyuran padişahlarımızın “irade”leri kılıçtan keskinmiş!
Kılıç, balta, pala, satır, usturadan çok daha keskin olan bu iradenin dışında, ayrıca temel taşı “adalet”e dayanan bu dirayetli “idare” sayesinde, hudutları; şahin, doğan, kartal, leylek, kırlangıç uçuşuyla, ya da çakal, tilki, tazı koşusuyla, veya özellikle de tosbağa yürüyüşüyle bilmem kaç ay, kaç yıl süreceği dahi kolay kolay hesaplanamayacak kadar uçsuz bucaksız imparatorluk topraklarındaki “tebaa”nın tümü; yine anlatılanlara bakılırsa kendi işinde gücünde, kendi “kâr”ında, müreffeh, mesut, mutlu yaşayıp gidiyorlarmış...
Keza yine kimi vakanüvislere göre daha daha sonraları, yani kahir ekseriyetini Mimar Sinan’ın yaptığı tarihi köprülerin altından akıp giden sularla birlikte, dünya ahvalinde  “devran” değişip, “mertlik” giderek hepten bozulunca, bu kez de eskiden dillere destan krallıklar, “zaman” denen uçsuz bucaksız ummanda birbirlerinin ardından tıpkı “eski çamların bardak oluşu” gibi birer birer yok olup giderken, aynı “kader”i paylaşan ecdatımız Osmanlı’nın da altın yaldızlı,akik, sedef ve fildişi kakmalı  anlı şanlı “taht”ı da bundan nasibini almış!
Ancak “fıtrat”ları mucibince önce boş bir arazi, bayır veya çayır bulur bulmaz, hemen keçi kılından yapılmış siyah bir çadır kurmakla işe başlayıp, akabinde de oba moba, beylik meylik derken zamanla bunu “devlet” katına çıkarıp, sonra da ne hikmetse tarihe gömen, ama bu bapta asla  pes etmeyip sil baştan yine aynı minvalde bir yenisinin temellerini atıp, bu yolda her defasında iki adım ileri bir adım geri “format” ında yürümeyi şiar edinen atalarımızın bu huyu hiç mi hiç değişmemiş!
Vakanüvislerin peşi sıra zamanla devreye giren kimi “yeniyetme” tarihçilerin yazıp çizdiklerine bakılırsa; “yedi düvel”in bir araya gelip, köküne kibrit suyu, kezzap dökerek tümüyle tarihin tozlu raflarına dehlemek istedikleri koskoca Osmanlı İmparatorluğu’nun küllerinden yeni bir devlete, hatta ardından da nur topu gibi bir “cumhuriyet”e kapı aralayabildikse, bunu, yine atalarımızın bu huyuna, onlardan devraldığımız fıtratımıza borçluyuz çok şükür!
Nitekim bir zamanlar Osmanlı ecdadımızın tahtını gagalayan “ağaçkakan”ların yanı sıra, keza aynı iştahla kemiren “tahtakuru”larına rağmen, yılmayıp, körpe, taze bir cumhuriyetle birlikte “On yılda on beş milyon genç yaratıp,” “Anayurdu demir ağlarla örerken”, diğer yandan da geriye dönüp baktığımızda aslında zaman tüneli boyunca “medeniyet” kulvarında  aldığımız yolun sadece bir “arpa boyu” olduğunu, dolayısıyla yeni, yepyeni “hamle”lerle yola koyulmanın “zaruret”ini geç de olsa anlayınca, daha fazla vakit kaybetmemek için kollarımızı, paçalarımızı sıvadık!
Bunun için eskiden olduğu gibi yeni bir devlet kurup, hemen ardından yıkıp, sonra da “fırdöndü” misali bir başkasını kurmanın gari çok da kolay olmadığını,  üstelik tıpkı bizim gibi bir karış toprak, üç çakıl uğruna ölmeyi göze alan irili ufaklı sürüsüne bereket devletlerin yanı sıra, keza iki varil “petrol” hesabıyla birbirlerini boğazlamak için fırsat kollayan insanların bol kepçeyle harmanlandığı şu kırtıpil alemde, yeni bir devlet, yeni bir “macera” ya atılmanın “Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olma” gibi bir risk taşıdığını az-çok çakozlayınca, ister istemez bu “sevda”dan vazgeçtik ama, huyumuz hiç değişmedi!
Vee… daha düne kadar “En büyük Türkiye, başka büyük yok!” diyerek ölümüne savunduğumuz bu “Büyük Türkiye”nin pabucunu dama fırlatıp, bunun yerine kağıt üstünde de olsa “Yeni Türkiye”nin “amigo”luğuna soyunup, dolayısıyla bir taraftan atalarımızın kulağını çınlatırken, diğer yandan da tıpkı geçmişini inkar eden “haramzade”lere mi dönüştük, kim bilir Kirvem!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...