17 Nisan 2015 01:00

'Oku ulan oku'dan 'soykırımı tanı' sıkışmasına

'Oku ulan oku'dan 'soykırımı tanı' sıkışmasına

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Önceki gün Seçim Bildirgesi’ni “okumak” üzere kürsünün bir o ucuna bir bu ucuna koşturan AKP’nin resmi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’nun vücut dili ve okuduğu metin arasındaki ilişkiyi kurunca, bu yılın herhalde devlet yönetiminin nasıl yürütüldüğünün de tablosu olarak klasik bir görüntü olan Antep’teki görüntü akla geldi.
Görüntüde, esnafın kendi talepleri için sokağa çıktığı gayet de masum bir yürüyüşte, yürüyüşe müdahale eden polisin tavrı ekranlara yansımıştı.
Elinde gaz sıkma aleti taşıyan polis, ne yapacağını şaşırmış, hal ve tavrından gazı niye sıkacağını, sıkarsa iyi mi kötü mü olacağını bilemediği için de kendi içinde tartışır gibi görünmektedir.
Polis memurunun kararsızlığını gören polis şefi olduğu anlaşılan zat, ağzından köpükler saçarak, gaz aletini taşıyan polisi ensesinden kavrıyor, gazı nereye hangi kuvvetle sıkmasını da işaret ederek, “Sık ulan sık!” diyerek polisi kalabalığın içine doğru büyük bir şiddetle itiyor!
Davutoğlu’nun da “AKP’nin Seçim Bildirgesi”ni okurken verdiği görüntü; Davutoğlu’nun ve AKP’nin ensesinden tutan Erdoğan’ın “Oku ulan oku!” derken ne okuyacağını da eline tutuşturduğu “bildirge”den okumasını söylemektedir.
Bu yüzden de daha bir-bir buçuk ay kadar önce seçim bildirgesinde “yeni anayasa ve başkanlık sistemi” merkezli bir seçim bildirgesinin kendilerine oy kaybettireceğini düşünen AKP ve onun parti lideri olmayan ama genel başkanı olan Davutoğlu’nun boğazını sıkıp, fiilen neredeyse altı ay önce başlattığı seçim kampanyasının hedefini “AKP’nin Seçim Bildirgesi”ne koydurmuştur!
 “Erdoğan bastırdı, AKP bu dayatma karşısında başkanlık sistemi merkezli bir bildirge yazdı” eleştirilerini önlemek için Davutoğlu’nun, “Bildirgenin başkanlık sistemi ile ilgili bölümünü ben kendi elimle yazdım” demesi, bildirgenin Cumhurbaşkanı dayatması olmadığını değil, tersine dayatmanın ne kadar şiddetli olduğunu göstermektedir.
“AKP’nin Seçim Bildirgesi”nin diğer dikkat çekici özelliği ise,  Hükümet ve AKP’nin sözcülerinin her vesileyle; “Türkiye’nin en önemli sorunudur. Biz de onu çözmek için sadece elimizi değil gövdemizi de taşın altına koyduk” dediği, “çözüm süreci”nin bildirgede hiç yer almamasıdır! Ki, bu da Erdoğan’ın “Kürt sorunu yoktur, Kürt vatandaşlarımızın sorunları vardır” diye başlattığı kampanyanın zihniyetinin bildirgeyi belirlediğinin işaretidir. Dolayısıyla Kürt sorunu gibi Kürt halkının “ulusal hakları” ve “Kürt kimliğinin tanınması” talebinin bildirgede “eşit vatandaşlık” gibi bireysel haklara indirgenmesi de bildirgedeki Erdoğan damgasının sadece başkanlık sistemiyle sınırlı kalmadığının ifadesidir.
Ve anlaşılmaktadır ki, AKP bu seçim kampanyasında AKP’nin iktidarı için değil “Erdoğan’ı başkan yaptırmak” için halktan oy isteyecektir.
Böylece, AKP’nin seçim sonrası iç kavgalarının birinin daha mühimmatı AKP’nin Seçim Bildirgesi olarak açıklanmış olmaktadır. Çünkü AKP’nin oyları düşerse; “Oylar başkanlık sistemi merkezli kampanyadan dolayı mı yoksa bu kampanyanın gönülsüz ve beceriksizce örgütlenmesinden mi düştü” tartışması seçim sonrasının ilk kavgası olacaktır. Dahası şimdiden bile “Başlamıştır!” diyebiliriz. Nitekim Eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, tam da AKP Seçimi Bilidirgesi’nde “ille de başkanlık sistemi” dendiğinin kamuoyuna ilan edildiği gün, “Muhalefet partilerinin (seçimden sonra)  Mecliste daha güçlü olacaklarını tahmin ediyorum” dedikten sonra, Başkanlık sistemi tartışmaları ile ilgili olarak da “Benim tercihim, Türkiye için doğrusu, parlamenter sistemin daha da iyileştirilmesidir” diyerek, bu kavganın “erken” habercisi olmuştur.
Hükümeti boğan, sadece Diyadin’de yalanların ortaya çıkması ve provokasyonun geri tepmesi ve Seçim Bildirgesi’nin Cumhurbaşkanı dayatması olarak biçimlendirilmesi de değildir. Davutoğlu, Seçim Bildirgesi’ni açıkladığı kürsünün bir köşesinden ötekine koştururken Avrupa Parlamentosu (AP) de Ermeni Soykırımı’nı tanıdığını ilan etmekle kalmadı tüm AB ülkelerini ve Türkiye’yi de Ermeni Soykırımı’nı tanımaya çağırdı.
Gerçi Cumhurbaşkanı, “AP’nin kararı bir kulağımızdan girip ötekinden çıkar” ve AB Bakanı Volkan Vural, “Karar yok hükmündedir” deseler de ya da Hükümet akıldanesi dış politika erbabı ve basın, “Bu tavsiye kararıdır. Uyulması zorunlu değil” gibi “yürek soğutucu” açıklamalarla durumu hafifletmeye çalışsa da AP’nin kararının kuşkusuz ki Türkiye’yi diplomatik alanda hayli sıkıştıracağı, bu diplomatik baskıların ekonomik ve siyasi sonuçlarının da olacağı kuşkusuzdur. Ortadoğu’da her platformda tecrit olmuş Yeni Osmanlıcı Türkiye’nin batıda da hayli ve yeni sıkıştırmalarla karşılaşması kaçınılmaz görünmektedir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...