02 Nisan 2015 01:00

'Kefen siyaseti' ve savunma hattı!

'Kefen siyaseti' ve savunma hattı!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Tarihte hiçbir diktatör, geldiği-çıktığı “üstün“ ve ayrıcalıklı konuma, kendi gücü ve olanaklarıyla gelmiş ve orada kaldığı sürede de kendi olanaklarıyla kalmış değildir. Şimdi bizdeki de, ben parlamento, yargı-yasama-yürütme falan tanımam, herşeyi elimde toplarsam, bütün devlet örgütü-aygıtını sarayımdan, ve kendi kararlarım doğrultusunda işletirsem, ülke zenginleşir, refah düzeyi artar, herkes daha özgür yaşar, diyor. Siyaseti, doğal olarak, ekonomik birikim ve ranttan ne kadar pay alınacağının bir aracı sayıyor; artık yasal olarak da sahip olduğu “örtülü“ parayla, örtülü operasyon yapma-istihbarat toplama ve müdahale gücü oluşturma yetkilerini elinde toplamış, meydan meydan dolaşıp meydan okuyor! Dediği şu: “Ne yaparsanız-yapın, beni durduramazsınız, biz bu yola kefenlerimizi giyerek girdik!“
İşte, yönetim-iktidar politikasının anahtar sözü; “kefen siyaseti“!
Bu kadarına dahi olanak tanıyan, aslında, işçi ve emekçilerin kendi hakları için mücadelesinin günümüzdeki parçalı, düşük ve hatta geri düzeyidir; önemli bir kesiminin burjuva politikalarına aldanmış ve etkisi altında kalmış olmalarıdır. Ne ki, aleyhlerine olan durum giderek ağırlaşmaktadır: Ekonominin kötüye gitmesi; büyüme oranında düşme(% 3-ila 5 arası değişen iddialar); cari açıkta büyüme, ücret ve maaşları düşük tutma, artan işsizlik(%10.5); muazzam dış borç yükü(toplam olarak 340 milyar dolar); siyasal gericilikte yoğunlaşma(polis devleti inşaası, grev, gösteri, miting, direniş vb. nin yasaklanması, basının sultan padişahın emrine bağlanması, vb, vs); bunlar sürdürülecek, sermaye kârları artırılacak, kıdem tazminatı başta olmak üzere emekçi haklarını gasp politikası sürdürülecek, komşu ülkelere karşı saldırgan, tahrik edici, IŞİD türü terörist şeriatçı örgütler aracıyla; olmadı, dolaysız askeri operasyonlarla savaşçı politikalar yürütülecek; bütün bunlara karşı çıkanlara ise, “kefeninizi giyin de gelin!“ denilecektir.
Bundandır ki, ülkemizdeki gelişmeleri(bölgede ve dünyadakilerle bağı içinde) doğru algılayan ve bunlardan hareketle, halkın çok ciddi boyutlardaki saldırı ve tehditlerle karşı karşıya bulunduğunu söyleyen işçi, emekçi, aydın, yazar, sanatçı, hemen herkes, trilyonlara mal edilen saltanat sarayından, ülkenin ve halkın kaderine hükmetmeye “ahd etmiş bir diktatör“ün; avanesiyle birlikte elde ettiği ayrıcalıklı konumunu “ne pahasına olursa olsun!“ sürdürme politikasına karşı “birleşme“nin önemi açısından fikir birliği halindedirler.
Sadece siyasal gericiliği yoğunlaştırma siyasetinin önünü kesmek için değil; işsizliğe, yoksulluğa, hak yoksunluğuna, halkların kardeşliği istem ve amacına karşı suikastci politikalara barikat örmek için, bir direniş cephesinde birleşmek; bu ihtiyaç günden güne büyümektedir. Gereğini yapmak ise, herkesten önce sınıf bilinçli işçiye, sosyalist, devrimci, demokrat ilerici insanlara; grup ve partileri düşer. Bu bir tekrardır, evet, ama sorun da devam ediyor.
AKP ve hükümetinin “sahibi“, bütün ülkenin, bütün halkların, hatta bütün bölgenin “mutlak hakimi olma“ hırsıyla yanıp-tutuşurken, Hitlervari yetkilerle donanmak için, muhalif herkese savaş açmışken, başka türlü davranılamaz.
İşçi sınıfı ve emekçilerin, ezilen ulus ve toplulukların, baskı altındaki mezhep, din ve inanç-ya da inançsızlık çeşitlerinden insanların haklarından yana olduğunu söyleyen ve bunun için sermaye ve gericiliğe karşı mücadele edenlerin, bu mücedeleyi, kitlelerin bulunduğu her yer ve alanda yükseltmeleri tek doğru tutumdur. Seçimler aracıyla burjuva parlamentosu üzerinde, halkın çıkarları yönünde baskı oluşturmak, bu mücadelenin bir yönüdür ve burada yer alacak ve emekçilerden yana politikaları savunup- destekleyecek bir grubun-bugünkü koşullarda Kürt ağırlıklı-olması, özgürlükler mücadelesi için reddedilemeyecek mevzilerden biri olacaktır.
Bu yönüyle fazla söze de aslında gerek yoktur. Sorun teorik “yanılmazlıklar“ ve pürüzsüz kuramsal ilkeler sorunu olmaktan çok, pratik siyasal taktikler alanına girmektedir, ve bir aracı, bir biçimi reddedip-etmeme sorunudur.
Erdoğan’ın ve onun iktidarıyla oluşturulan rant ve  yağma “havuzu“ndan  yiyip-içen avanesinin bir seçim yenilgisiyle tamamen durdurulabileceğini düşünen ve söyleyenin olmaması, bu açıdan da bir olumluluk, ve ittifak için birleştirici ve cesaretlendirici tutum sayılmalıdır. Aksine, işçi ve emekçilerin cephesinden, Kürtler ve Alevi halk kesimleri adına yapılan açıklamalarda, üstünde birleşilen noktalardan biri de, Erdoğan iktidarının(padişah sultan olsun olmasın), her durumda saldırıyı yoğunlaştırmaktan yana bir yönetim anlayışıyla hareket ettikleri ve iktidarı sürdürmek için hiçbir suçtan kaçınmayacakları vurgusu ve kabulüdür. “Buna karşı birlikte, ve yaşamın her alanında direnmeliyiz; bunun bir alanı olarak da seçimlerde gerçekleştirilecek en geniş güç birliğiyle parlamento kürsüsünü de kullanmaya çalışmalıyız“ deniliyor, ki bugünkü en doğru tutum ancak bu olabilir.
Bu tutumu da güçlendirmek üzere, sermaye ve hükümetinin saldırı politikalarına karşı siyasal teşhir, ajitasyon ve propagandanın sözlü ve yazılı olarak yoğunlaştırılması; halkın temel ve güncel talepleri için birleşik eyleminin örgütlenmesine hizmet edecek; devrimci siyasal parti ve örgütlerin kendi bağımsız çalışmaları yönünden de, engelleyici değil, destekleyici bir işlev görecektir. Halka kefen giydirmeye çalışanlara karşı halk inisiyatifini harekete geçirmeyi başarmalıyız.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...