02 Nisan 2015 01:00

Aydınlanma, akıl ve şiddete dair

Aydınlanma, akıl ve şiddete dair

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Zor dönemlerden geçiyoruz. Zor dönemler...
Akıl, özgürlük, insanın araçsallaşması, dogmalar, inançlar, laiklik ve şiddete dair bir iki söz etmek isterim bugün.
Şöyle başlar, Kant’ın “Aydınlanma nedir?” başlıklı yazısı:
- Aydınlanma, insanın kendi suçu ile düşmüş olduğu bir ergin olmama durumundan kurtulmasıdır. Bu ergin olmayış durumu ise, insanın kendi aklını bir başkasının kılavuzluğuna başvurmaksızın kullanamayışıdır. (…) Sapare Aude!Aklını kendin kullanmak cesaretini göster! Sözü şimdi aydınlanmanın parolası olmaktadır.
Kant, aklı temel alır. Ona göre aydınlanma için de yalnızca özgürlük gerekir. Peki bu nasıl bir özgürlüktür? Kant bu soruya şöyle sade bir cevap verir:
- Aklı her yönüyle ve her bakımdan çekinmeden kitlenin önünde apaçık olarak kullanmak özgürlüğü.
Kant, aklın kamu hizmetinde kullanılmasından ne anladığını da açıklar bu yazıda:
- Kendi aklını kamu hizmetinde kullanmaktan, bir kimsenin, örneğin bir bilginin bilgisini ya da düşüncesini yani aklını, onu izleyenlere, okuyanlara yararlı olacak  bir biçimde sunmasını anlıyorum. (Felsefe Yazıları, “Aydınlanma nedir”(1784)- Immanuel Kant-Türkçesi: Nejat Bozkurt, Felsefe Yazıları-1983).
Aydınlanma, ergin olmama durumundan kurtulmaksa ve buna akıl ve özgürlük eşlik ediyorsa, şiddeti nasıl açıklayacağız, insanın araçsallaştırılmasını nasıl?
Doğrular’da Albert Camus, 1905 Rus Devrimi döneminde Çar’ın yeğenlerine suikast düzenlenmesi eylemini anlatır. Amaç için her şey yapılabilir mi? İnsan, inançları, ideolojileri uğruna kendisini de araçsallaştırabilir mi? Devrim ya da bir dava her şey midir, devrim ya da bir dava uğruna her şey feda edilebilir mi? Bir ilke, kriter yok mudur bu konuda, bir değer?
Her şey, hayat, namlunun ucundan mı ibarettir, namlunun ucundan görülen kadar mıdır hayat?
Burada somut tek bir olaydan söz etmiyoruz. Türkiye’de ve yeryüzünde milyarlarca kez tekrarlanan düşünce ve eylem tarzından söz ediyoruz. Somutluk ise, Türkiye’de, Suriye’de, Kürdistan’da, Irak’ta, Mısır’da, Afrika’nın diğer pek çok ülkesinde, Asya’da, Amerika’da yaşanıyor, yaşandı...
İnsanlığın devasa bir sorunudur, başta insanın kendisi olmak üzere amaç için her şey araçtır ve her şey yapılabilir anlayışı...
Gerçekten “her şey yapılabilir” mi?
Söz gelimi savaş dönemi barış dönemi ayrımı yapılmaksızın yasaklanan eylem türleri var. İnsancıl hukukun en önemli kaynağı olan Cenevre Sözleşmelerinin ortak 3. maddesi var. Keyfi öldürme yasağı, rehine alma yasağı, işkence yasağı var...
Bu yasakları, -yapılamazları- çoğaltabiliriz.
Kuralları neye göre oluşturacağız? Bu soruya aydınlanma düşüncesinin verdiği yanıt çok önemli ve temeldir. Bilindiği gibi, insan hakları bir düşüncedir. Akılla ilgilidir. Laiklik ise aydınlanmanın bir fikridir. İ. Kucuradi’nin “Laiklik ve İnsan Hakları” makalesinde belirttiği gibi, modern devletin bir ilkesidir. (TBB Dergisi, sayı 52, 2004, s.89-95). Buna göre, laiklik,  devletin örgütlenmesinde, hukukunun oluşturulmasında ve işletilmesinde herhangi bir dinin anlayışlarının ve normlarının belirleyici olmaması anlamına geliyor (s.93).
Peki, kadınları ve çocukları esir pazarları kurup satmak, tecavüz etmek, tarihi eserleri tahrip etmek, bir dine, inanca ait ibadet mekanlarını bombalamak, türbeleri, mezarları yok etmek hangi ideolojiye ya da inanca ya da dine uygun düşer?
İktidar kavgası verenler, çeşitli gerekçeler gösterebilirler. Fakat sonuçta, ya bir bebek, çocuk, kadın öldürülür, ya da doğanın diğer canlıları, katırlar, kuşlar, karıncalar...
Ya da o kavganın tarafı olmamış insanlar...
Şiddeti ilkece reddetmek lazım.
Peki aksine şiddeti bir yöntem olarak seçen ve bunu bir zorunluluk olarak açıklayanlara-devletler dahil- şu soru sorulamaz mı? Şiddetinizin sınırı yok mudur?
Bence vardır.
Şiddetini hukuka ve etik ilkelere göre sınırlamak isteyenler için...

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...