30 Mart 2015 00:57

‘Türk tipi’ başkanlığın ekonomi politiği

‘Türk tipi’ başkanlığın ekonomi politiği

Fotoğraf: Envato

Paylaş

İç Güvenlik Kanununun Meclisten geçmesiyle beraber fiilen uygulanmakta olan dikta rejimi yasal güvenceye de kavuşmuş bulunuyor. Geriye sadece yeni rejimin adını koymak kaldı ki; bunun için de anayasayı değiştirecek 400 vekile ihtiyaç var. 

Erdoğan’ın 400 vekil istemesinin mevcut durumda Anayasanın tarafsızlık ilkesine aykırı olduğu tartışmaları ise akla ziyan bir aşamaya ulaşmış durumda. AKP’nin kimi “hukukçu” milletvekili aday adayı “Bu talebin muhatabı millettir. Konu Cumhurbaşkanımızla millet arasında olduğu için bir Anayasa ihlalinden söz edilemez” derken, durumun Anayasaya aykırı olduğunu söyleyen kimi “aydın” ise “Bu aykırılığı gidermenin yolu Anayasayı değiştirmektir” diyor.

Türkiye, bugün, ortalama bir burjuva demokrasisinin bile gerisine düşmüş durumda. 12 Eylül’den bu yana aynı darbe Anayasasının yürürlükte olduğunu düşünürsek, AKP’nin diğer burjuva iktidarlarından en büyük farkı da bu. 12 Eylül’ün ruhuna, kurumlarına hatta doğrudan düzenlemelerine sahip çıkması yanında bu despotizmden aldığı güçle onu yeni bir aşamaya taşıması.

Erdoğan’ın ‘Türk tipi’ başkanlığın sınıfsal niteliğini tüm açıklığı ile ortaya koyan ‘anonim şirket’ hülyasının hemen ardından burjuvaziden gelen yanıt, aradaki pürüzlerin sınıf temelinde nasıl da kolaylıkla aşılabildiğini bir kez daha görebilmemiz açısından son derece çarpıcı. Bülent Eczacıbaşı’nın, sermaye güvenliğinin sağlanması halinde rejimin adının önemsiz olduğu yolundaki açıklamaları; TÜSİAD sermayesinin reform, denge, denetim gibi çıkışlarının özünü deşifre etmek yanında toplumsal çatışmanın gerçek ekseninin de bir kez daha altını çiziyor. 12 Eylül rejiminin daha otoriter bir üst aşamaya taşınması da, tıpkı darbe zamanında olduğu gibi, yine burjuvazinin desteği ve aldığı teminatlar doğrultusunda gerçekleşiyor.
Burjuvazi sınıfsal güvenceler karşılığında yeni rejime yeşil ışık yakmış yakmasına ama tıpkı Erdoğan gibi onun da beklemeye tahammülü yok. Başta kıdem tazminatı olmak üzere işçilerin kazanılmış tüm hakları derhal gasbedilsin istiyor. Nasıl ki, burjuva hukuku artık Erdoğan’a dar geliyorsa patronlar da kendilerini mevcut düzenlemelerle bile sınırlandırmak istemiyor. Yaratılan fiili durumdan kendi paylarına düşeni arttırmaya çalışıyorlar. 

Sendikal fesihlerin çalışma yaşamının “doğal” bir unsuru haline dönüşmesi de, grev yasaklamanın bir Bakanlar Kurulu “rutini” haline gelmesi de bu yüzden. İleri yargı ise kimi zaman, daha önce verdiği kararlarla çelişmek pahasına, bunun yasal kılıfını oluşturuyor ya da yasaklanan metal grevinde olduğu gibi karar vermeyerek fiili duruma yol vermeye çalışıyor.  

Bu bağlamda Antalya Sanayi ve Ticaret Odası (ATSO) Başkanı’nın ortaya koyduğu yaklaşım ise ibret verici. Hükümet kıdem tazminatı konusundaki düzenlemeleri henüz yapmamış olduğu için işçilerin kıdem tazminatlarını talep ettiklerini bu yüzden de patronların ciddi bir “mobbing” baskısıyla yüz yüze olduklarını açıkladı. Ayrıca patronların mağduriyeti(!) bu kadarla da sınırlı sanmayın. Bir de fazla mesai yapan işçiler var ki, onlar da fazla mesai ücreti istiyorlarmış. İnanabiliyor musunuz!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...