29 Mart 2015 03:19

Tiyatrolar Günü'nde tiyatroyu düşünmek

Tiyatrolar Günü'nde tiyatroyu düşünmek

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Değerli okuyucular, sizlere bu yazıyı, Cuma günü hazırladım. Yani “Tiyatrolar Günü”nde. Tiyatro deyince aklımıza, seyircilerin izlediği sahne ve oyun gelir. Bugün sizlere başka bir senaryo sunmak istiyorum. Gelin, tüm dünyayı, onun içinde Türkiye’yi sahne, insanları ya da insanlarımızı da bu sahnede rol alan oynayıcılar olarak düşünelim. Böylesi romanlar vardır. Çoğumuzun hatırlayacağı gibi, Eric Arthur Blair’in George Orwell takma ad ile yazdığı ünlü “Hayvanlar Çiftliği” bu konuda en ünlü örnekler arasındadır. Blair toplumsal baskılara karşı çıkışı ile bilinir. Kapitalizmin örtülü baskılarını algılayamayıp, reel sosyalizmin topluma açık müdahalelerini baskı olarak kabul eden bu kişi benzeri  harika çocuklarının edebiyat ve sanat dünyasındaki sayısı bir hayli kabarıktır.
İnsanı insanlığından çıkaran neoliberalizmin yapılandırılmasının ilk toplantısına önayak olan Walter Lippmann da, siyasi yazar ve edebiyatçı olarak, dünya tiyatrosunda sosyalizm karşısında kapitalizme prim verenlerdendir. Ne var ki, Lippmann Sovyetlere karşı olduğu kadar Hitler ve Mussolini gibi faşistlere de karşı çıkmıştır. İşin ilginç yanı, Lippmann’ın 1938 yılında gerçekleştirmiş olduğu ilk neoliberalizm politika oluşturma toplantısına, Hitler Almanya’sından kaçarak Türkiye’ye sığınan ve İstanbul Üniversitesi’ne önemli katkılarda bulunmuş olan Wilhelm Röpke ve Alexander von Rüstov adlı iki akademisyen de yer almıştı. Dünya tiyatrosunda kimler, hangi rollerle sahneye çıkabilmektedir!       
Türkiye’de de bu sahnede rol almış bir hayli aydın ve sanatçı(!) mevcuttur. AKP’nin yargıyı ele geçirmek için topluma sunduğu şekerle bulanmış faşist taslağı metheden ampul aydın ve yazarlarının bu aldatmacayı özgürlük ve demokrasiye yürüyüş olarak algılaması ve topluma öylece yansıtması da böyle bir yanılsama (umalım!) ya da haritasızlık görüntüsünden başka bir şey değildir. Homer’in ünlü Odysseus eserinde anlatıldığı gibi, Çanakkale’den gelen siren seslerine aldananlar misali, AKP’nin faşizme zemin hazırlayıcı temel atma programına aldanan, genetiği değiştirilmiş aydın ve sanatçı da az sayıda değildir. Ne hazindir ki, yaşam sahnesinde aydın ile halk arasındaki rol değişimi de ancak Türkiye sahnesinde görülebilmektedir. Aydın ve sanatçıların döşediği yoldan ilerlemeye soyunan AKP’nin yolunu önümüzdeki seçimlerde bizzat halk kesecektir.
Tiyatrolar gününde, sabahın ilk haberi “Güvenlik Yasa” sının kabulü oldu! Demek, sahne açılıyor. İstanbul Üniversitesi ayakta, meşru rektörünü beklerken, YÖK, bir akademik kurul olarak dahi, akademi dünyasının kahir ekseriyet kararını çiğneyebilmiştir. Bu sahnede böyle roller üstlenebilen aktörler bulundukça niçin akbabalar hakim role soyunmasın ki! Kocaeli Üniversitesi’nde Profesör Onur Hamzaoğlu titiz çalışması sonucunda çok ciddi bir çevre sorununa parmak bastığı için bizzat üniversitesi üzerine çullanmıştır. Bu nasıl bir akademi aklıdır, nasıl bir akademik görev anlayışı ve ahlakıdır. Akıl alır gibi değil!
Sanatçısı, akademisi ve aydını çöken bir toplumun yaşam damarlarından salt biri değil, tümü koparılmış demektir. O zaman, bu zevata sormak gerek: Sizler kime hizmet ediyorsunuz bu kurtlar sahnesinde; halkın aklını “özgürlük” vb safsatalarla bulandırarak kimlerden yana tavır koyuyorsunuz?
Umalım, bu sahnede rol alanların asıl amacı, rol görüntülerinin aksine, sadece biz halklara neyin ne olduğunu, hangi yolun nereye gittiğini, canlı olarak, hatta kendilerini feda ederek öğretmektir!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...