İran’a Yemen'de yanıt!

Geliyorum diyen savaş önceki gece başlatıldı!

Suudi Arabistan’ın 100 savaş uçağının Yemen’in Husilerin eline geçen başkenti Sana’yı bombaladığı, 150 bin dolayında askerin de kara harekatı için Yemen’in kuzeyine girmeye başladığı belirtiliyor.

Yemen’e yönelik saldırıya Suudi Arabistan’ın yanı sıra Mısır, Fas, Ürdün, Sudan, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Bahreyn ve Pakistan’ın da operasyonlara destek verdiği belirtiliyor. ABD’nin operasyonda yer almadığı ama istihbarat ve lojistik desteği verdiği de gelen haberler arasında.
Bölgenin 25 milyon nüfusa sahip, en yoksul ülkesi Yemen’de Husiler, ayaklanmış, 2015’in ocak ayında başkent Sana’yı ele geçirmiş, beş kişilik bir “Başkanlık Konseyi” oluşturmuşlardı.

Körfez petrolünün Kızıldeniz üstünden batıya aktarılmasının en stratejik geçiş yolu üstünde olan Yemen’deki kargaşalarda ve iç çatışmalarda her zaman bölge gericiliklerinin ve bölgeye müdahale eden emperyalist güçlerin rolü olmuştur. Ama bu müdahaleler hiç, bugünkü kadar bölge gericilikleri ve emperyalistlerle doğrudan bağlantılı olmamıştı.

Bölgedeki gelişmeleri az çok izleyenler de, Husilerin Yemen’de yönetimi ele geçirmesine Suudi Arabistan ve elbette ABD’nin göz yummayacağını görüyordu. 

Özellikle de Arabistan için Yemen’de bir Husi hükümeti, İran tarafından sırtına saplanan bir “Şii hançeri”ydi! 

Çünkü Yemen Şiileri, Ortadoğu’daki “Şii Hilali”nin en güney ucunu oluştururken aynı zamanda Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinin petrol bölgesindeki çoğunluk nüfusunu oluşturan Şiilerle bağlantılıydı. Dolayısıyla Husi ayaklanması başladığında herkes, “Yemen’de kim iktidara gelecek”ten çok “Yemen’de Suudi Arabistan mı İran mı kazanacak?” diye tartışıyordu. Nitekim Husiler’in Sana’yı ele geçirmesi bütün dünyada, “Yemen’de İran’ın zafer kazanması” olarak değerlendirildi.

Kuşkusuz ki Şii Husilerin zafer kazanması, Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerindeki kral ve emirlerin tahtlarına ateş düşmesi demekti. Çünkü bu ülkelerde önemli bir Şii nüfus var ve Şiiler bu ülkelerde ezilen, en yoksul kesimi oluşturmaktadır.

Dahası Irak’ta IŞİD’in Musul’u ele geçirmesinden sonra girilen karşı harekatta, İranlı “Devrim Muhafızları” ve İranlı subaylar (İçlerinde general rütbesinde olanlar da var) Irak ordusuyla birlikte savaşmaktadır. Bu, bugüne kadar Şiilik üstünden “İnanç yakınlığı”nı geçerek Irak ve İran’ın müttefik olması delmektir. IŞİD tehdidi defedildiği ölçüde de Irak’ın İran kontrolünde bir ülke haline gelmesi anlamına gelmektedir.
ABD ve öteki batılı güçler de bunu görmektedir.

Demek ki “Yemen sadece Yemen değil”dir, “Husiler de sadece Husiler değil”dir! Eğer öyle olsaydı, bu sadece Yemen’in, en fazla Suudi Arabistan’ın sorunu olurdu. Ama öyle değil. Tersine Yemen’deki çatışma, bölgedeki büyük fotoğraf açısından “Şii-Sünni çatışması”nın sıcak alanı olarak ortaya çıkmıştır. Nitekim, Yemen’e saldırı “koalisyonu” içindeki 10 ülkenin tümü, Sünni yönetimlerin olduğu ülkelerdir. (*)
Türk dış işlerinden de beklendiği gibi operasyona destek açıklaması geldi. “Suudi Arabistan’ın Yemen’e yönelik askeri operasyonunu destekliyoruz” ifadelerinin yer aldığı açıklamada “Askeri operasyon Yemen’deki meşru otoriteye katkı sağlayacak” denildi. 

Öyle ya; o kadar türküsü var, efsaneleri var, Veysel Karani’si var. Çanakkale’den Sarıkamış’tan nesi eksik Yemen’in!

Hele de Yemen’de çatışmanın öyle kolayca kontrol altına alınmayacağı dikkate alındığında!

Ortadoğu’daki “Şii Hilali”nin kuzeyinde IŞİD’e karşı süren savaşta Irak ve İran’ın fiili müttefiki olan ABD, “Şii Hilali”nin güney ucundaki Yemen’de İran’a karşı Suudi Arabistan’la müttefiktir!

Bu bir çelişki gibi görünse de değildir. Ama bu Ortadoğu’daki çelişkilerin ne kadar giriftleştiğini göstermektedir.

(*) Müslüman Kardeşler konusunda Mısır ve Türkiye karşı karşıyadır ama bunlar sonuçta Sünni İslam içinde bir tartışma, bir mücadeledir. Şiilere karşı birleşmektedirler.