27 Mart 2015 01:00

İÜ’de sandıktan akademik özerklik çıktı!

İÜ’de sandıktan  akademik özerklik çıktı!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Geçtiğimiz günlerde İstanbul Üniversitesi’nde yaşanan rektörlük seçimi kamuoyunda epeyce yankı uyandırdı. Bugüne değin belki de ilk kez bir rektörlük seçimi bu denli tartışıldı ve tartışılmaya da devam edecek gibi gözüküyor.

Prof. Dr. Raşit Tükel’in en yakın rakibine yaklaşık 300 oy fark atarak kazandığı seçim sonuçları birkaç açıdan önem taşımaktaydı. Öncelikle İÜ tarihinde halihazırda rektör olmayan, dolayısıyla üniversite yönetiminin sağladığı olanaklardan faydalanmayan bir aday ilk kez bu denli yüksek bir oy alabilmişti. Dahası, bunu kendisinin YÖK ve Cumhurbaşkanlığı tarafından destek görmeyeceği, bu nedenle de aldığı her oyun boşa atılmış olacağı şeklindeki yaygın söyleme karşın başarmıştı. Ve belki de hepsinden önemlisi, Tükel kişisel çekişmeler, dar grup çıkarları veya siyasi iktidarın yönlendirmeleri doğrultusunda ortaya çıkmış bir aday değildi. Aksine günden güne daha fazla siyasetin boyunduruğu altına giren bir üniversitede bir araya gelmeden çıkış yolu bulunmayacağına kanaat getiren, özerk, bilimsel, laik, demokratik eğitim taleplerini sahiplenen ve bu sorunları aşmak üzere bir süredir dirsek çürüten öğretim üyelerinin oluşturduğu İÜ Demokratik Üniversite Girişimi’nin adayı olarak seçimlere katılmıştı. Bu nedenle herhangi bir siyasi odağa yaranma kaygısı gözetmeyen, akademinin sorunlarını kampanyasının merkezine koyan bir programla yola çıkmıştı. Seçim sonuçları tüm sindirilmişliliğine rağmen akademinin ezici bir çoğunlukla bu taleplere sahip çıktığını gösterdi.

Oyların sayıldığı konferans salonunda Tükel’in oyları açıldıkça alkışlarıyla destek veren öğretim üyelerinin sayıca azlığı, aksine vekil rektör olarak yarışa katılan adayın oyları açıldıkça salonun büyük bir kesiminden yükselen destek pek çoklarının gözünden kaçmamıştır. Sandık sonuçları ile salonun kompozisyonu arasındaki bu büyük tezat, akademi üzerinde kurulan baskının da en açık göstergesiydi.

Gelelim işin sonrasına. 12 Eylül ile hesaplaşmak iddiasıyla yola çıkan iktidarın işlevselliğini fark ettikçe sıkı sıkıya sarıldığı YÖK tarafından akademinin iradesine müdahale edildi ve sıralamada Tükel ikinci sıraya çekilerek üç adaydan oluşan liste Cumhurbaşkanı’na gönderildi. Yazının yazıldığı an itibariyle henüz Cumhurbaşkanı tarafından atama yapılmamıştı. Ama bir konuda belirsizlik yok, o da bu seçimler rektör seçimlerini göstermelik bir ritüel olmaktan çıkarmış, ülke genelinde akademik özerkliğin tartışılacağı bir platform açmıştır.

Ve elbette kime oy verirse versin tüm öğretim üyelerinin şu sorularla yüzleşmelerine olanak sağlamıştır: Kendi rektörünü seçemeyen bir üniversitede akademik özerklikten bahsetmek mümkün olabilir mi? Kısa seçim süreci boyunca “akademik özerklik” kavramına vurgu yapmaktan kaçınmayan rektör adaylarının siyasi iktidar kapısında atanma arayışı çelişkinin en büyüğü değil midir? Bu yöntemle iş başına gelen bir üniversite yönetiminin siyaset mekanizması karşısında bağımsızlığını koruması olanaklı mıdır? Yoksa üniversite ülkedeki her iktidar değişikliğine paralel olarak kadroların yeniden şekillendiği ve “akademik hiyerarşinin” en üstünden en altına kadar siyasi hesaplaşmaların yaşandığı bir alan olmaya mahkum mu edilecektir?

Madem ki akademik kaygıların gündelik siyasi kaygılara kurban edilmediği, kadro atamalarının sadakat değil liyakat esasına göre yapıldığı, işyeri barışının yeniden tesis edildiği ve tüm kadrolara siyasi görüşlerinden bağımsız olarak iş güvencesinin sağlandığı akademik, özerk bir üniversite özleminde ortaklaşıyoruz, o takdirde İÜ bileşenleri tarafından yükseltilen bu talepleri sahiplenmeliyiz. Yarınımızın bugünümüzden daha aydınlık olacağı inancıyla…

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa