05 Şubat 2015 00:51

Yeryüzünün lanetlileri ve adalet idesi

Yeryüzünün lanetlileri ve adalet idesi

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Ne zamandır ağır bir kitapla haşır neşirken (Ceza ve Adalet, Özkan Agtaş, Metis Yayını) araya Fanon girdi. Fanon denince Yeryüzünün Lanetlileri (Frantz Fanon, Versus Yayınları) akla geliyor doğal olarak. İkisi de zor kitaplar. İkisini birden okumaya kalkışanınsa vay haline.
Şiddet Fanon analizlerinde kaçınılmaz ve zorunlu olandır. Yoksullara hitap eder doğrudan. Sömürgelerin halklarına... Kitaba ön söz yazan J.P Sartre ile Fanon arasında fark var. Benim okumalarım öyle. Fakat Sartre 2000’li yıllarda, Türkiye’de yazsa “ön söz”de yazdıklarını, içeri atarlar ömür boyu. 1961 yılında, yani yarım asır önce yazmış. Bugünün ölçülerinde de açıkça şiddete övgü, teşvik olarak Türkiye’deki savcıların, yargıçların yorumlayacağı nitelemeler var. Halbuki savcı ve yargıçlar bir baksalar duruma. Mesela, AİHM Gül ve diğerleri/Türkiye davasında (başvuru no.4870/02, 8 Haziran 2010), şiddet konusunda ne kadar isabetli karar vermişti. Sloganlar şunlardı: “İktidar namlunun ucundadır”, “Bizde hesapları namlular sorar.” AİHM bu ve benzeri sloganları, “kalıplaşmış solcu sloganları” olarak niteleyip, bunlardan şiddet, şiddete teşvik anlamları çıkmaz demişti.
Fanon 58. sahifede “Sömürgecinin yönettiği dünya karşısında sömürge halkı suçsuzluğu kanıtlanana kadar her zaman suçludur” der.
Evrensel ceza hukuku ilkesinin sömürgelerde tersine çevrildiğini yazar. Kitapta verilen örneklere bakarak Türkiye ve Kürdistan’ı düşünmek pek çok çağrışımlar yapabilir. Dilimize yerleşmiş Kürtlere dair sözler akla geliyor. Kitaba değerlendirme yazısı yazan Fanon’un arkadaşı ve meslektaşı Alice Cherki’nin dediği gibi, Fanon, “şiddeti analiz eder, başlı başına amaç haline getirmez, zorunlu olarak geçilecek bir yer olarak görür”(s.8).
Fanon, bütün bir sömürgeleştirilmiş Afrika’yı ve kurtuluş mücadelesinin nereden geçtiğini anlatır. Sömürgecilerin sömürge halka nasıl baktığını ve sömürge halkının zihninin neyle, nasıl oluşturulmaya çalışıldığını…
Özkan Agtaş, Ceza ve Adalet kitabında bize düşünme yolu açıyor. Uzun süren “Giriş”inde çerçeveyi çiziyor. Sonra da bizi yaya olarak felsefenin, hukukun, siyaset biliminin ve tarihin yolculuğuna çıkarıyor. Adalet saraylarında dolaşıyorsunuz, sık sık çay molası vermek zorunda kalıyorsunuz. Zira insanlığın tepesine “herkese göre adalet” anlayışı balyoz gibi inmiş. Siz Agtaş’ın rehberliğinde yaptığınız yolculukta okudukça öğreniyorsunuz, hatırlıyorsunuz. Özgürlük, eşitlik, adalet idesi üzerinde düşünürken ve tartışırken birden düdüklerin çaldığını yasaklarla etrafınızın çevrildiğini, size adeta “Orada çay içmek yasak hemşehrim” dendiğini işitiyorsunuz. Sadece başlıkları hatırlatabilirim: Sonsuz Adaletten Hukukun Adaletine, Ceza Adaleti? Hukuksal Tahakküm ve Cezai Biçimi, Devlet, Savaş ve Ceza, Toplum Norm ve Ceza, Politika-Sonrası Çağda Suç ve Ceza ve Sonsöz.
Fransız Prof. Dr. Jacqes Chevallier, Ertuğrul Cenk Gürcan tarafından çevrilen Hukuk Devleti adlı kitabında (İHAD yayını, s.115) “Bununla birlikte hukuk devletinin derinleştirilmesi doğrusal bir süreç değildir. Fransa’da, konjonktürel gerilemeler (Cezayir savaşı) yaşanmıştır; ve uzun bir süre boyunca, bazı hakları kısıtlayıcı bir kavrayış ve bazı güvencelerin yetersizliği söz konusu olmuştur” şeklinde değerlendirmede bulunur.
Okuyucular, “konjonktürel gerilemeler” nitelemesini Fransız profesörden aldığımız ödünçle bizim de kullandığımızı hatırlayacaklardır. Biz daha çok AB süreci olarak bilinen Aralık 1999 tarihinden sonraki dönemde yaşanan ileri-geri adımlarla ilgili olarak bu kavrama başvuruyorduk.
İnsanlığın eşitlik, özgürlük, adalet mücadelesi sürüyor.
Alice Cherki’nin hatırlatmasına uyarak Fanon’a bırakalım sözü: “Ey bedenim, beni daima sorgulayan bir insan kıl!”

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...