26 Ocak 2015 01:00

Kürt mücadelesine karşı din bariyeri tutar mı?

Kürt mücadelesine karşı din bariyeri tutar mı?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Diyarbakır’da Hüda-Par/Hizbullah çizgisine yakın Peygamber Sevdalıları Platformu’nun düzenlediği “Peygambere Saygı” mitingine binlerce kişinin katılması, malum çevrelerin iştahını kabarttı! Bu mitingin hemen ardından AKP medyası işe koyuldu. Kürtlerin ne kadar dinine bağlı bir millet olduğu ve Kürt hareketinin nasıl din düşmanlığı yaptığı üzerine yazı ve yorumlar gelmeye başladı.
“Peygambere Saygı” mitingi görünüşte Ocak ayı başında el Kaideli teröristlerin saldırısına uğrayan Charlie Hebdo dergisini protesto etmek için yapıldı. Ancak bu mitinge biraz yakından bakıldığında asıl amacın farklı olduğunu görmek zor değildi. Mitingde en çok dikkati çeken “Kürdistan’da Hizbullahım, Filistin’de Hamasım” dövizleri ve atılan “Bijî Hizbullah” sloganları, aslında mitingin Kürt hareketine karşı bir güç gösterisi olduğunu gösteriyordu.
AKP Hükümeti/devlet, önce 6-8 Ekim’deki Kobanê ile dayanışma eylemleri sürecinde ve sonra Cizre olaylarında Kürdistan’da Kürt mücadelesine karşı yeni dayanaklarını sahaya sürdü. Uzun bir süreden beri bütün politika ve söylemini Kürt hareketi düşmanlığı üzerine kurmuş olan Hüda-Par, bu olaylarda Kürt hareketinin karşısına çıkartıldı. Üstelik yaşanan olaylarda Hüda-Par, Erdoğan ve AKP kurmayları tarafından olayların tarafı olarak değil; mağduru olarak gösterildi. Kürt hareketinin kendisi dışında kimseye siyaset yapma hakkı tanımadığı söylemi üzerinden yeni kışkırtmalara zemin hazırlandı.
Ülke seçim sürecine girmişken AKP ve Hüda-Par (Hizbullah) arasında karşılıklı çıkara dayalı bir ilişki-işbirliğinin geliştirildiğinden söz etmek mümkün. Öncelikle Kürtlerin dindar-muhafazakâr kesimlerinin tepkisini Kürt hareketinin üzerine çekmek için her fırsatta PKK, HDP ve DBP’nin “din düşmanlığı” üzerinden propaganda yapılacaktı. Mesela Silopi’de 25 Kasım’da ‘Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü’ dolayısıyla IŞİD’in köleleştirdiği kadınlara dikkat çekmek için yapılan zincirli ve kara çarşaflı eylem bile din düşmanlığı olarak gösterilip protesto eylemleri düzenlendi. Ardından sürdürülecek kontrollü bir gerilim politikası ile hem Kürt hareketi sıkıştırılacak, hem de dindar-muhafazakâr Kürtlerin Hüda-Par etrafında birleşmesine ortam yaratılmış olacaktı.
Bu politika ile AKP, bir taşla iki kuş vuracaktı. Bir yandan Öcalan’la süren görüşmelerde Kürt hareketinin Kürtlerin tek temsilcisi olmadığını söyleme fırsatını yakalayacak, Kürt hareketinin taleplerine karşı kendi çözümünü dayatma olanaklarını genişletecekti. Öte yandan da oluşan gerilim koşullarını ‘iç güvenlik yasası’ adı altında bütün toplumsal kesimleri polisiye tedbirlerle zapturapt altına almanın fırsatına çevirecekti. Bu işbirliğinden Hüda-Par’ın (Hizbullah) payına da Kürt ulusal hareketi-mücadelesine karşı bir Kürt Hamas’ı haline gelmek düşecekti.
Özetle AKP Hükümeti, Rojava’da IŞİD üzerinden yaptığını Kuzey Kürdistan’da Hüda-Par’la yapmak istiyor. Ancak bu politikaya karşı Kürtler de, Bölgenin diğer mazlum halkları ve inançları da çaresiz değildir. Kürt hareketi yakın geçmişte din üzerinden kendisine yönelik baskılanmayı savuşturmak için Demokratik Toplum Kongresi (DTK) öncülüğünde  “Kutlu Doğum Haftası” etkinlikleri de düzenlemişti. Ancak bugün Rojava ve Bölge genelindeki tablo, dini siyasal egemenliğin bir aracı olarak kullanmak isteyen gerici güçlere onların yöntemleri ile karşı konulamayacağını çok açık olarak ortaya koyuyor. Rojava kantonları, sadece Kürtlerin değil; Kürdistan’ın bütün mazlum halkları ve inançlarının demokratik-laik yönetimleri haline geldikleri oranda, diğer Bölge halkları için de umut haline geldiler. Öyleyse emperyalist müdahale politikalarından da beslenen IŞİD ve benzeri dinci gericiliğe karşı Bölge halklarının çıkış yolu, demokratik-laik bir gelecek için mücadele etmekten geçiyor. Burada “laikliğin bekçisi” gibi görünüp Rojava ve Kürtler söz konusu olunca IŞİD ile aynı çizgide birleşmekten geri durmayan Aydınlık-Sözcü gibi ulusalcı çevrelerin de gericiliğin bir diğer yüzünü oluşturduğunu unutmamak gerekiyor.
Bugün Kürt mücadelesinin önüne dikilmeye çalışılan din bariyeri sadece Kürt hareketinin sorunu olarak görülmemelidir. Çünkü bu bariyer yıkılmadan AKP’nin emekçileri ve halkları inançları-mezhepleri üzerinden karşı karşı karşıya getirme politikası engellenemez. Bu nedenle emek örgütlerinden Alevi çevrelerine bütün demokrasi güçlerinin bu politika karşısında demokratik ve laik bir gelecek için Kürt hareketiyle güç ve mücadele birliği yapmasından başka bir çıkar yol yoktur.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...