25 Ocak 2015 00:50

‘Hukuk’ veya ‘guguk’ devleti meselesi (5)

‘Hukuk’ veya ‘guguk’ devleti meselesi (5)

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Kirvem,
Sen bu satırları okurken, ben özüm önce Allah’ın izniyle, sonra da İsa Peygamber’imizin yardımıyla Gavuristan diyarlarında, daha da doğrusu Almanya’nın bazı şehirlerinde turlayıp duracağım.
Sebebi ziyaretimin nedeni; güzel ülkemizin, aynı şekilde güzeller güzeli olan İstanbul’umuzun, keza en mutena semtlerinden biri olan Şişli’de, 19 Ocak 2007 tarihinde gündüz gözüyle katledilen Hrant Dink’in anısı için gerçekleştirilecek kimi etkinliklere katılıp, dolayısıyla derdimizi “ummana dökmek”…

Aradan geçen sekiz yıl zarfında ülkemizin “adalet saraylar”ında daha ilk günden itibaren bu cinayetle ilgili  oynanan “vodvil”, sergilenen “müsamere”; gözü gören, kulağı işiten, en önemlisi de “vicdan” sahibi kişilerce “hukuk devleti”mizin içine düştüğü bu “acziyet” ibretle izlenip gözlenirken, bu bapta  daha fazla söze gerek var mı bilemem, ama bu vesileyle “peşin peşin kırmızı meşin” tekerlemesinden ilhamla, şunu peşinen ifade etmeliyim ki, “cennet vatan”ımızda yıllar yılı şu veya bu mesele tahtındaki kendimce “doğru” veya başkalarınca “yanlış” olan düşüncelerimi dile getirirken, bu uğurda takındığım “tavır”, karıştırdığım “halt”lar her neyse, aynısını, keza aynı hassasiyetle “yaban ellerde” de söyleyip çığırmak bittabii ki boynumun borcu!

Nitekim bir müddetten beri cumhurumuzun başı muhterem zatın “guguk değil, hukuk devletiyiz” deyu buyurduğu “ferman”ın ardından dilimin döndüğünce, elimden geldiğince hukuk devleti olmadığımızı kendimce yazıp çizerken, acaba derdim, maksadım, gayem, her fırsatta bizleri sırtımızdan hançerlemek için alesta bekleyen içimizdeki kimi “hain”leri sevindirip, aynı zamanda da ülkemizin dışişlerini yürüten “kurmay”larının attıkları her “yanlış” adım sonucunda sayıları her Allah’ın günü maalesef giderek artan “düşman”larımızı sevindirip, onların ekmeğine yağ sürmek mi?

No! Allah yazdıysa bozsun!

Hakkın, kukukun geçerli olmadığı diyarlarda devletin “temel”inin sarsıldığını, “adalet sarayları”mızın duvarlarına bu gerçeği yazmakla “hukuk devleti” olunamayacağını bülbül misali şakıyıp tekrarlayıp duruyoruz ama, beri taraftan iş, icraata, yani “adalet kapıları”na dayandığında “hukuk”  yerine “guguk” kuralları işlediğinde, bu kez de ya bileğimizin gücüne, ya da mahkemedeki “dayı”mızın” himmetine sığınıyoruz!

Yıllar yılı dilimizde pelesenge dönüşen “Karakolda doğru söyler mahkemede şaşar” türküsünü acaba hangi hukuk devletinin vatandaşları falakayla, sopayla, işkenceyle söyleyip durdular?

“Yargısız infaz”ların, “faili meçhul” cinayetlerin ortalıkta cirit atan “fail”lerini bulup bunların hesabını sormaktansa, cumartesi günleri Galatasaray Meydanı’nda yirmi yıldan beri “kayıp” evlatlarının yolunu gözleyen anaları, tıpkı tavukları kışkışlarcasına polis copuyla dağıtan “Eski Türkiye”nin yerine, bir günden diğerine hallaç pamuğu gibi sağa sola savrulan yagıçlarıyla, hakimleriyle “Yeni Türkiye” nin “hukuk devleti”ni güya silbaştan “tesis” eden zihniyet mi gerçekleştirecek acaba?

“Guguk değil, hukuk devletiyiz!”

Okey! Amenna! Elhamdülillah!

Cumhurumuzun başının kastettiği bu “hukuk devleti”nin “milat”ı, bunun başlangıç tarihi, şunun şurasında on iki yıllık bir maziye sahip “iktidar”larıyla şayet yaşıtsa, daha da doğrusu bu konudaki samimi düşünceleri, “hissiyat”ı eğer buysa, demek ki, her fırsatta meydanlardan, televizyon ekranlarından ikide bir “ecdadımız, ceddimiz ” diye yere göğe sığdıramadığı Osmanlı’nın yanı sıra, keza Cumhuriyet dönemini kapsayan uzun yıllar boyunca memleket sathında “hukuk” yerine “guguk” kuralları başını alıp gitmiş!
Kirvem, seni bilemem ama, kendi payıma şunu bir kez daha ifade etmeliyim ki, cumhurumuzun başının durup durup tuz kavururcasına verdiği “hukuk devletiyiz” fermanından sonra zaten olmayan aklım giderek daha da karıştı; hatta sadece karışmakla kalmayıp, dahası da bu ülkenin falanca “nümero”lu bir vatandaşı olarak içimi kemiren “mendebur” bir soru olarak nedense aklıma takıldı:
Yani?

Yani, bu bizim anlı şanlı “devlet baba”mız, kendi “vatandaş”larının, kendi “evlat”larının kaşına gözüne, alnındaki sivilcesine, yanağındaki et benine, cinsine cibiliyetine, soyuna sopuna, kümesteki kazına, duvardaki sazına, kadifeden kesesine bakmaksızın, tümüne, tümümüze gerçekten de “hukuk devleti” kimliğiyle acaba “eşit mesafe”de mi durdu, yoksa kimimizi “el bebek gül bebek” dizine oturtup yanağını okşarken, beri yandan kimilerimizi de “üvey evlat” veya “dış kapının mandalı” diye aşağılayıp, kendi bildiği yoldan şaşmayıp, tam da “guguk kuşu” misali tünediği yerden aynı minvalde aynı türküyü mü çalıp, çığırdı?

Bunu acaba Hrant’a mı sormalıydım Kirvem!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...