16 Ocak 2015 00:50

Bilbao’dan yansıyanlar…

Bilbao’dan yansıyanlar…

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Geçen hafta Bilbao’nun sanat ve kültürle olan ilişkisine değinmiş ve Guggenheım Müzesi’nden bahsetmiştim. Şehri ortadan ikiye bölen ve bir ucu Atlantik Okyanusu’na ulaşan Nervión Nehri’nin kıyılarında bir zamanlar taşımacılık ve sanayii fabrikalarında 600 binden fazla işçinin çalıştığını söylediler.

Bilbao’nun dünyanın önemli demir ve değerli taş maden ocaklarıyla bilindiğini fakat son 30 yıldır bunun değiştiğini artık kültür sanat turizm ve yemekleriyle tanınır olduğu söylendi. Nehir boyunca boşaltılmış ve eski halleriyle korunmuş fabrikalar ve vinçlerle dolu bir açık hava müzesine dönüştürülmüş. İşte Guggenheım  müzesi de bunların arasında inşa edilmiş. Yine mimarisiyle görkemli bir şekilde Atletik Bilbao stadı da bunlardan biri. Nehrin üstü belli aralıklarla tarihi ve modern sanat eseri köprülerle iyice estetize edilmiş. Özellikle demir bolca kullanılmış. Israrla ‘Biz demir ülkesiyiz’ dercesine.

Şunu da söylemeden geçemeyeceğim. Her yer tertemiz, daracık tarihi dokuları korunarak restore edilmiş binaları olan sokaklardan geçerken aniden açılan büyük meydanlarla, metro istasyonlarıyla ve trafik işaret ve çizgileriyle bir bütün olarak cafe, bar, restaurant ve otelleriyle ışıl ışıl caddeleri ve olmazsa olmaz olan AVM’leri oldukça etkileyici. Bilbao’nun merkezinde parka bakan bir binada bir dairenin fiyatının 2 milyon avro olduğu…

Misafir olarak konakladığımız dostumuzun evi beş katlı tarihi ahşap sütunlu taşıma direkleri olan  binanın 2 milyon avroya restore edildiğini ve yıkılıp yerine modern teknolojiyle yapılsa 1 milyon avroya mal edilebileceğini söylemesi, bütün bir şehrin bu anlayışla düzenlendiği fikrini veriyor.
 Bütün tabelalar Baskça ve İspanyolca 2 dilli. Bask bölgesinde en göze çarpan şey Atletik Bilbao bayrakları, Bask bayrakları ve “ETA tutuklularına özgürlük”, “ETA tutuklularının Bask bölgesine getirilmesi” taleplerini içeren afiş, pankartların asılı olması. Bir de dikkatimi çeken BBVA isimli bir bankanın şehirdeki en yüksek ve heybetli bina oluşuydu. Şehre tepeden bakan bir hali vardı.  Bankanın olduğu meydanda şehrin kurucusu ve şehre Bilbao adını veren Diego López anıtı sırtını bankaya dayamış gibi duruyor.  İspanya’nın Bask kökenli önemli bankalarından biriymiş. Dünya çapında büyük bankalar arasındaymış veeee Garanti Bankasının yüzde 40 ortağı imiş. Resmi binalar restore edilmiş tarihi binalarda hizmet veriyor. Anlayacağınız tarihi doku çok iyi korunmuş ve yeni yapılan modern geometrik mimari binalarla çeşitlendirilmiş bir şehir. Ayrıca çalışma saatleri de farklı 08.00-14.00  arası.

Franco diktatörlüğü sonrasında özerklik hakkının kazanılmasıyla tüm bu büyük gelişmeler sağlanmış.

Üretim sanayiden, hizmet sektörüne kaydırılmış. Tüm bunların nasıl başarıldığını konuk olduğumuz arkadaşlarla konuştuk; 20-30 yıl önce kokudan geçilmeyen Nervión Nehri’nin ve karınca gibi karın tokluğuna çalışan işçilerin olduğu bir şehirden Avrupa’nın en gelişmiş şehri haline getirilmesinin hikayesi oldukça tartışmalı. Benim gözlemlerim şöyle;

Bu durumu bazıları ‘vahşi kapitalizmden, insani kapitalizme’ geçiş olarak görüyorlar. Tam da neoliberal politikaların tuzağı entegrasyonun başarılı uygulamaları olarak düşünebiliriz.  Geçiş aşamasında herkesin tazminatlarını aldığı erken emeklilikle emekli edildiği bunun kaynağının ise toplanan vergilerden ve önemli oranda AB’nin fonlarından karşılanmış. Bu arada bu fonların hakkaniyetle dağıtılmadığı ve geçmişte zengin olanların köşe başını tutacak şekilde daha zengin yapılmış. Masa başı  üretim olarak mühendislik ve tasarım alanında endüstriyel tasarımlar uluslararası pazarda çok iş yapıyormuş. Ayrıca silah sanayii oldukça kârlı yatırımlar olarak sürüyormuş. Emeklilik yaşının 67’ye yükseltildiği söyleniyor. Geçiş döneminde bir çok kurslar açılarak sertifikaların verildiği ve yeni hizmet sektörüne uygun iş alanları açılması sağlanmış. Geçiş sürecinde sosyal haklar çok geniş olarak sağlanırken artık kısıtlamalar sıkı tutulmaya başlanmış. İnsanlar kaybedecekleri bir şeylere bağlanmış duruma getirilerek sistemle bağlantıları güçlendirilmiş durumda.  Bu durum neredeyse çocuk yapmaya korkan bir toplum oluşturmuş. Bunun somut örneğini gittiğimiz bir köyde hiç çocuk olmamasından anlıyoruz. Evine misafir olduğumuz ailenin iki çocuğunun (ki yaşları 18-22) köyün tek çocukları olarak el üstünde tutulduklarını söylüyorlardı. Kısaca görünüş gerçeği örtüyordu.  Neoliberal politikaların kültür ve sanatla güçlendirilerek bir toplum mühendisliği uygulamaları olarak değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum.

Bu durumun ETA’nın varlığıyla ilişkisi tartışılmaz. AB’nin kurulması İspanya ve Fransa’nın çıkarlarının ortaklaşması ve ETA’nın etki gücünün kırılması sağlanmaya çalışılmış. Ki ETA’nın 2011’de silahlı mücadeleye son verme ama silahları teslim etmeme kararı  verip, demokratik mücadeleyi  esas alacağını açıklamasını sağlamıştır. Bu durum Bask halkının bağımsızlık fikri üzerinde etkili olmuştur. İnsanların yaşam kalitesi artırılarak istedikleri siyasi ve ekonomik sistemin yerleştirilmesiyle tehlikeli olmaktan çıkarılmış bir Bask bölgesi inşa edilmesi amaçlandığını düşünüyorum…

 

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...