Sanki vardı, geldi geçti, kalıcı izler bırakarak
Fotoğraf: Envato
Esenboğa Havaalanındayım. Bir yandan klasik bir müzik çalıyor, bir yandan anonslar yapılıyor. Yolculuklar hep biraz hüzünlü, biraz gizemli, biraz aceleci, kaygılı veya belirsiz, biraz da yeni ufuklara açılan bir kapı olarak gelir bana.
Yeni yıllar nasıldır; bilinemeze doğru bir yolculuk mu, yoksa bilinenin tekrarı mı, eskisi kayıp yenisi umut mu, ne söylenebilir, bilemiyorum. Zaman sorusu fiziğin de felsefenin de çok zorlu bir sorusu, tarihçilere kalırsa hep vardı ve olacak.
25 Aralık. Hıristiyanların en kutsal günü, “Kutsal Doğuş” haftası. Hıristiyan alem dini ayinlerde. Din ve bayram, din ve telkin, din ve zihniyet veya ideolojik biçimlendirme, özetle eğitim olmadan mitoloji olabilir de dinlerin sürmesi zor gözüküyor. Kilise de diyanet de, cemaatler de eğitime asılıyor. Her tür sınıflı toplumda da rıza araçları gerekiyor.
24 Aralık. Saat 15.00’de AÜ Eğitim Fakültesindeyiz. Genç eğitimciler (öğretmen adayları) 19. Şûra ile ilgili bir panel düzenlediler, Necla Kurul ile birlikte konuşmacıyız. 100 kadar öğrenci var. 19. Şûrayı soruyorlar, geleceklerini, ülkenin geleceğini merak ediyorlar. 19. Şûrayı; din, bilim, eğitim, siyaset ilişkilerini konuşuyoruz.
19. Şûra ne şûrası idi ben anlamadım. Eğitim şûrası olmadığı kesindi. Siyasal bir şûra idi - “Siyasal” kavramına haksızlık oluyor diyor akademisyenlerden biri, gerçekten “siyasal” kavramına haksızlık oluyor-. Dinci bir şûra idi. Hinci bir şûra idi. “Bit, pire ısırsa abdest bozulur mu?” şûrası idi. Gördüğüm öğretmenlerin, müfettişlerin, bürokratların çoğunun eğitimle uzaktan yakından ilgisi yoktu, varsa da ben öyle algılamadım. Bilim düşmanlığı, sanat düşmanlığı, kadın düşmanlığı, felsefe düşmanlığı, düşünce düşmanlığı… Eğer bunlar da eğitim yoluyla yapılıyorsa, bu da bir eğitim şûrası idi, ancak bilimsel bir şûra değildi, o kesin.
Dini ögelerin her bir eğitim ve okul sürecine nasıl sokuşturulacağı şûrası desek haksızlık etmiş olmayız, daha doğrusu dindarlık yarışındakilerin şûrası idi.
Toplumu dizayn etmede ekonominin dolduramadığı kısmın en etkili doldurma aracı din ve ideoloji, adaletsiz bir dünyada adalet ümidinin sanki var felsefesinde tamamlanması. Yokluk hep sanki var, hareketsiz hep sanki var, insanlığın en yaygın arayışı, sanki hep vardı ve sanki hep sabit kalacak. Sabitlik ve güven-dayanma duygusu. Eşitsizlik ve adaletsizliklere karşı kader, kısmet, sabır… “ilahi adalet” sanki var…
Biz ölsek düşüncemiz ne olacak, akıl bedenden farklı her bir şeyi tasavvur edebiliyor mu, yoksa bedenle, nöronlarla mı işliyor da biz sanki ondan özerkmiş gibi algılıyor ve kurguluyoruz.
Fenomenolojik açıdan veya değil, kimi veya çoğu dincinin bilim, felsefe, sanat düşmanlığının kökleri nelerdir; çok ağır bir sosyopolitik, aynı zamanda bazen patolojik ve psikanalitik bir sorun oluşturuyor. Yolsuzluk arttıkça, hiyerarşi arttıkça, sınıflaşma arttıkça, gelir bozuklukları arttıkça, savaş-çatışma arttıkça, cinsiyet ayrımcılığı arttıkça, taciz tecavüz arttıkça… Ne bileyim olumsuz ne varsa onlar arttıkça böyle bir arayış artıyor mu, çok zor soruları oluşturuyor.
Din zaten daha baştan insanın günahkârlığı sayıltısı üstüne mi kurulu? Kadınlar zaten daha baştan şeytana yakın mı? Erkekler şeytandan da mı beter veya şeytanlıkla mücadele eden kahramanlar mı?
Kendisini bu dünyada gerçekleştirme düzeyi düştükçe, kendine güveni, aklına güveni, insanlara güveni azaldıkça, cehalet arttıkça, anomi, çaresizlik arttıkça… mistik arayışlar artıyor mu?
Feuerbach gibi Tanrı idesine aklın özgürlüğüdür de diyebilir miyiz, akıl Tanrı gibi ezeli ve ebedi olmak mı istiyor; yıllara sıkışmak istemiyor, 2014’e sıkışmak istemiyor, uçmak istiyor, sınırsız olmak istiyor vb. denebilir mi?
Sanki var mı? 19.Şûra neyin şûrasıydı?
2014 gitti gidiyor, IŞİD damgasını vurdu 2014’e, Ukrayna’nın parçalanması, İsrail’in Gazze saldırıları, Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olması, Êzidi kıyımı, Suriye’deki, Afrika’daki iç-dış savaşlar… Bilim ve düşüncenin kıyımı, hukuk kıyımı, insanlık kıyımı damgasını vurdu 2014’e.
Yenisi umalım eskisini aratmasın.
- İmtiyaz/kapitülasyon, rantiye veya mütaşerik otoriterlik: Peker, Ağar, Erdoğan, Altınok, Kurum, İmamoğlu… 29 Mart 2024 04:46
- Fütüvvet teşkilatı: Meslek lisesi değil dinci fedailik ocağı 22 Mart 2024 04:57
- AKP ve MEB mesleki eğitimin sırrını çözdü: Fütüvvetnameler ve baş ahilik dönemi 15 Mart 2024 04:43
- Patriyarka ve öğrenci açlığı sorunu: Niteliksiz okullar, meteliksiz veliler, kadınlar, çocuklar 08 Mart 2024 05:05
- Türkiye'de felaketlerin faktörlerinden öte aktörleri kimler? 01 Mart 2024 04:46
- Felaketler çağı ve Türkiye'nin felaketler dönemi 23 Şubat 2024 04:46
- Depremde Hatay’da ölüm sayısı ne kadar? Hatay’a, Adıyaman’a, Malatya’ya resmen ayrımcılık mı yapılıyor? 16 Şubat 2024 04:39
- Afetin, nemacılığın, timokrasinin ‘utp-usta öğreticilik’ hali: 890.920 09 Şubat 2024 04:53
- Deprem ve ülke yönetimi: Mütaşerik yönetimin ağır sonuçları 02 Şubat 2024 04:48
- "Karakter eğitimi" nedir: MEB, Bakan Tekin 1.3 milyon işçi çocuğu unuttu, "Çocukları bari tatilde çalıştırmayın" 26 Ocak 2024 04:45
- Davos, yerel seçimler ve yoz milliyetçilik çağı: Paranın satın alma gücünün satın aldığı tin ve insanlık 19 Ocak 2024 04:50
- MEB'in yüzüncü yıl raporu gerçeklik korkusu: İçinde Mustafa Kemal hiç geçmiyor 12 Ocak 2024 04:47