25 Aralık 2014 01:00

Mülteciyi kentten kente kovalama devri

Mülteciyi kentten kente kovalama devri

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Dün gazetemiz, manşetinden önemli bir ayrımcılığa dikkat çekmişti.
Habere göre, devletin bu tür durumlarda yetkili kuruluşu olan AFAD, Kobanê ve Şengal’den gelen 230 bin mülteci için “Acil servisler dışında sağlık hizmeti sunulamaz” talimatı vermişti.
Yine bu haberde bir başka ayrımcılığa da dikkat çekiliyor; Hükümetin, Suriye’den gelen Arap mültecilere “geçici koruma statüsü” verirken Kobanê ve Şengal’den gelenlere “geçici misafirlik belgesi” verildiği belirtiliyordu.
AFAD ve Hükümetin bu tutumları karşısında; “Suriye’den gelen Arap kökenli mültecilerle Kürtler ve Ezidiler niçin ayrı tutulmaktadır?” sorusunun “ırk ayrımcılığı” ötesinde mantıklı bir yanıtı yoktur. Nitekim gazetemiz de bu durumu “ırkçılık” olarak nitelemiştir.
Ama mültecilerle ilgili ayrımcılık Suriyeli Araplarla, Kürtleri ayırmaktan ibaret de değildir. Ve yerel yöneticiler eliyle mültecilerin ırkçı, gerici odakların önüne atılmasına yol açacak tutumlar ortaya çıkmaya başlamıştır.
Daha önce ırkçı, şoven kesimler tarafından “mülteciler kiraları yükseltti”, “işimizi elimizden aldılar”, “ahlaksızlığı yayıyorlar” gibi gerekçelerle mültecileri linç etmeye yönelinmesinde de gördüğümüz “linççi” tutumun şimdi de resmi yetkililerden geldiğini görüyoruz.
Nitekim, önceki gün TV kameralarının karşısına da çıkarak icraatını savunan Antalya Valisi, “Antalya’ya mültecilerin girmesini” yasaklarken, “daha önce girmiş olanların da Antalya’yı terk etmelerini” istedi. Vali, “Mülteciler nasıl gidecekler?” sorusuna da “Buraya nasıl geldilerse öyle gitsinler!” diyerek yanıt vermiştir.
Şimdi muhtemeldir ki, Antalya’ya yakın Mersin, Isparta, Burdur, Muğla illerinin valileri de Antalya’dan kovulan mültecilerin kendi illerine girmemesi için “sınırlarda önlem almaya” başlamışlardır!
Öyle anlaşılmaktadır ki AKP Hükümeti, mültecileri köşe bucak kovalama dönemine girmiştir.
Oysa anımsayalım; bundan dört yıl önce, daha ortada “mülteciler” hiç yokken Türkiye-Suriye sınırına “beş yıldızlı otel konforunda mülteci konaklama tesisleri kurduk” propagandası ile mültecilik kışkırtılmıştı. Amaç “mülteci dalgası” yaratarak “Suriye’de bir insanlık trajedisi yaşandığı” görüntüsü vermek, Suriye’de istikrarsızlık yaratarak Esad rejimini devirmekti! Ama bu strateji başarıya ulaşamayınca mülteciler, “ekonomik ve sosyal bela”, “kentlerin manzarasını bozan kir”, “taşınması giderek zorlaşan bir yük” olarak görülmeye başlandı.
Propagandada “mülteci kardeşlerimiz” edebiyatı sürdü, sürüyor ama ülkedeki kiraların yüksekliğinden “işsizliğe” kadar her melanetten mülteciler sorumlu tutularak ırkçıların, şoven-milliyetçi çevrelerin olduğu kadar işsizlik ve yoksulluktan bunalmış emekçilere de mülteciler hedef gösterildi. Ne yazık ki birçok sendikacı ve kendisine solcu diyen çevrelerin önemli bir bölümü de aynı tutumu benimsedi.
Almanya’da, Fransa’da benzer biçimde “yabancı işçileri” hedef gösterenler burada hep bir ağızdan ve haklı olarak; “ırkçılar”, “faşistler”, “yabancı düşmanları” demekte birleşenler kendileri aynı şeyi yaparken “vatansever”, “işçi haklarını koruyan sendikacılar”, “siyasiler” olarak gösterdiler, gösteriyorlar.
Şimdi soralım; “Türkiye’den ve diğer ülkelerden gelen mülteciler Paris’in, Londra’nın, Berlin’in görünümünü bozuyor” diye o kentlerin yerel yöneticileri bu mültecileri kent dışına atmaya kalksa, bu mülteci linççisi odaklar, valiler ne derler?
Evet, bugün mültecilere; “geçici misafir”, “geçici koruma statüsü”, “geçici çalışma belgesi” gibi statüler vererek  günü kurtaracak çözümler üretme, mültecileri sokaklarda dilenme ya da aç gözlü patronların, paragöz ev sahiplerinin sömürü ve istismar malzemesi olma kıskacına bırakmıştır. Sorunun hem insani hem de işçi sınıfının çıkarları açısından çözümü sınırdan geçen her mülteciye milliyet, mezhep, din farkı gözetmeksizin, “TC vatandaşı haklarına sahip olacakları” bir statü tanınmasıdır.
Bu aynı zamanda mültecilerin de işçi sınıfının da çıkarına tek çözümüdür.
Bu aynı zamanda kentlerdeki istenmeyen görüntüleri ortadan kaldırmanın da tek gerçekçi yoludur.
Bu yüzden valilikler mültecileri kentten kente sürmek için uğraşacaklarına, mültecilerin çalışma ve barınma koşullarının “normalleşmesi”  için yardım etmekle yükümlü olmalıdır.
Gerisi, mültecilik üstünden ırkçılığın, dinciliğin kışkırtılması olacağı gibi, sosyal huzursuzlukları da derinleştirmek olacaktır.
AFAD da Hükümet de Antalya Valisi de “Niyetimiz bu değil deseler” de şimdi böyle bir kışkırtma içindedirler!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa