18 Aralık 2014 01:00

Takrir-i Sükûn Yasasından yargı/iç güvenlik paketine

Takrir-i Sükûn Yasasından yargı/iç güvenlik paketine

Fotoğraf: Envato

Paylaş

3 maddeden oluşan 4 Mart 1341 (1925) tarihli Takrir-i Sükûn Kanunu’nun 1. maddesi şöyleydi: “İrticaa ve isyana ve memleketin nizam-ı içtimaisini (toplumsal düzen) ve huzur ve sükûnunu ve emniyet ve asayişini ihlale bâis (bozmaya yönelik) bilumum teşkilât ve tahrikat ve teşvikat ve teşebbüsat ve neşriyatı (örgütlenmeleri, kışkırtmaları, yüreklendirmeleri, girişimleri ve yayınları), Hükümet, Reisicumhurun tasdikiyle ve re’sen ve idareten men’e mezundur (kendi başına yasaklamaya yetkilidir). İş bu ef’al erbabını (bu eylemleri işleyenleri) Hükümet, İstiklâl Mahkemesi’ne tevdi edebilir. (Vikipedi)
‘Takrir-i Sükûn’ huzurun sağlanması anlamına geliyor. Dillerden düşmeyen ve Yargı/İç Güvenlik Paketine dayanak olarak ileri sürülen güncel deyim ise Kamu Düzeni’dir. 1925’te çıkarılan yasaya, 1960 ve 1980 askeri darbelerine, muhtıralara ve e-muhtıralara rağmen bir türlü huzuru sağlayamamışız/kamu düzenini tesis edememişiz. Ne yazık!
14 Aralık Operasyonlarının dumanları arasında 17 Aralık Yolsuzluk ve Rüşvet Davası da ‘yargı kararı’yla kesin şekilde kapatılmış oldu ve hükümete karşı her eylemin darbe girişimi sayılabileceğinin güçlü işaretleri ortaya çıkmaya başladı. İlk duruşması önceki gün yapılan Çarşı Taraftar Grubunun da ‘darbeye teşebbüs’ten yargılandığını hatırlayalım.
Hatırlamamız gereken çok önemli bir konu daha var: Yapılan bir dizi görüşme sonucunda gündeme gelen ‘Demokratik Müzakere ve Çözüm Taslağı’ hakkında henüz hükumet kanadından hiçbir tartışma, açıklama ya da paylaşım yapılmış değildir. Kısacası hükümet olası muhalefeti sindirerek yaptıklarını korumaya ve tüm hesaplarını ülke sorunlarının çözümünden çok 2015 Genel Seçimlerini ne pahasına olursa olsun kazanmaya çalışmaktadır.
Geçmişle yüzleşmek köklü sorunların çözümünde birincil adımdır. Bu tüm dünyada kabul görmüş bir durumdur. Oysa Türkiye’de geçmişle yüzleşmek (Aralık yüzleşmeleri: ‘Hayat Dönüş’, Maraş Katliamı, Roboski) yerine geçmişte yapılanların intikamını almayı hedefleyerek beterin beteri hale getirme daha tercih edilen bir yöntem halini almıştır. Bu yöntem kutuplaşmayı arttırmakta, taraflar arasındaki çatlakları büyütmekte ve genç kuşakların sağlıklı yetişmesini engellemektedir.
Çok uluslu, çok kültürlü/dilli bir ülkenin sorunları böylesi küçük hesaplarla elbette çözülemez. Her şeyden önce çözümün hükümet kanadının demokrasi anlayışı çok ama çok sorunludur. Bu sorun Ankara’dan başlayarak tüm kurum ve kuruluşlara yayılarak içinden çıkılmaz bir hale dönüşmektedir. Ne yazık ki bu sorunlu demokrasi anlayışı hükümet dışı kurum ve kuruluşlarda da yaygın durumdadır. Özetlersek: Demokrasi anlayışı konusunda bir ortaklaşma ya da konsensüs (görüş birliği) söz konusu değildir. Olması gerekir mi? Bence asgari düzeyde de olsa demokrasi konusunda bir görüş birliği olmalıdır.
19. Milli Eğitim Şurası’nda da açığa çıktığı gibi bilim ve akıl eğitimden ve yaşamdan kovulmaya çalışılmaktadır. Bilim ve akılın olmadığı düzlemlerde şiddet, anarşi, diktatörlük, kaos ve gericilik egemen olur. Böylesi bir akıl/bilim dışı durumda değil köklü sorunları çözmek en basit trafik sorunu bile çözülemez! Bu sebeple hükumeti akıl ve bilimin aydınlatıcı yoluna davet etmek ve demokrasi anlayışı konusunda sıkıştırmak gerekir öncelikle.
Sokağı teslim almak, her türlü muhalefeti darbeci diye nitelendirerek sindirmek ve sorunları  halı altına süpürmek çözüm önermesi diye sunulamaz. Unutmayalım: Yönümüzü demokrasiye çevirmezsek iç savaş ya da darbe olasılığı güçlenir. Bu iki olasılık da zaten kısmen toplu mezarlığa çevrilmiş ülkemizin tümünün yıkılması ve tüm kazanımların yok edilmesi anlamına gelir. Demokratik Cumhuriyet için mücadele hâlâ günceldir ve gereklidir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...