Boş küme: Savaş ve insan hakları
Fotoğraf: Envato
Savaş içimizdeki çocuğu öldürüp, sağ kalabilen çocukları ise yaşlandırıyor. Bir anda beş yaşındaki bir çocuk ayağı kesilmiş, tekerlekli sandalyeye mahkum bir erişkinin sağ kalabilen tek yakını olabiliyor. Üstelik bu ve benzeri öyküler tekil olmayıp gündelik hayatın sis perdesi ardına sığamayacak kadar çoktur.
Savaş bir kabus olarak çökerken insanlığımıza, asıl sonrası daha bir yıkıcı olabilmekte. “Savaş, çatışmaları çözmenin yegane yolunun şiddet olduğu algısını yerleştirerek gündelik yaşamda şiddetin meşrulaşmasına hizmet etmekte.” Savaş ortamında paramparça edilen temel insan hakları bundan dolayıdır ki savaş sonrasında da farklı boyutlarda ihlal edilecektir.
Üstelik insan hakları bağlamında sorun bununla da sınırlı değildir. Savaş ve çatışma ortamında “dış güçlerin” müdahilliğinin nedeni olarak insan hakları ihlallerinin gerekçelendirilmesi, açık veya örtülü olarak bu mücadeleyi yürütenlere “iş birlikçi” imasında bulunma kolaycılığına kapılan bir milliyetçi / ulusalcı refleks yaratmıştır. Bunun son örneğini Suriye başlığında da görmek mümkün.
“Kavramsallaştırılması modern dünyaya ait olsa da, insan haklarının ve ihlallerin tarihi, insanlık tarihi kadar eskidir.” İnsanlık tarihi ise “çeşitli bahane ve gerekçelerle ama daha çok da birilerinin, başkalarının haklarına göz dikmesi sonucu çıkan savaşların” tarihidir aynı zamanda. Tarihin içinde koşut gelişen bu gerçeklik sonucudur işte hukukta yeni bir sayfa açılması: “Savaş hukuku”.
Savaş bize insanlığımızı kaybettiriyor. Kaybettiğimiz insan haklarının yekünüdür aslında. Bir anlamda savaş bağlamında insan haklarından bahsetmek yazılabilecek en basit ve kısa metindir. Bu olası metni “Geriye ne kaldı ki?” diye de özetleyebiliriz. İşte bu nedenledir içimizi en fazla acıtan şeyleri ön planda konuşmamız. Soykırım, işkence, tecavüz, kaybedilme öne çıkan başlıklar.
İnsan hakları kavramı içinde her ne kadar da ‘insan’ kelimesi geçse de savaş yoğunlaştığında o insan kelimesinin yerini rakamlar almaya başlar, giderek insanın acıları birer istatistiki veriye dönüşür.
Belki de bu yüzden savaş ve insan hakları bağlamını yaşanmışlıklarda hiçbir mesuliyeti olmayan çocuklar üzerinden ele almak gerekiyor. Çocuklar ve hayvanlar savaş mağdurları arasında en masumlarımız olsa gerek. Birleşmiş Milletler bildirgeleri “Çocuğun kişiliği aile ortamı içerisinde, mutluluk, sevgi ve anlayış atmosferinde tam ve uyumlu olarak gelişebilir” demekte. Ama çocuklar söz konusu olduğunda son 10 yılda insanlık sicilimiz oldukça kirli. Bu kısa sürede savaşlarda 2 milyon çocuğu öldürdük, 4 milyonunu sakatladık, yetmedi
1 milyonunu öksüz bıraktık. Yetmedi 12 milyondan fazlasını evlerinden uzağa, korunmasız koşullara savurduk. Mülteci kampı dediğimiz nedir ki?
Yetmedi onları askere almaya başladık biz erişkinler. Misal Afganistan’da askerlerin yüzde 45’inin 18 yaş altı çocuklar olduğu söylenmekte. Ya bizim ülkemiz? Silah altına alınan korucu çocuklardan bahsedeni hiç duyup okudunuz mu bu ülkede? Ama ne acı ki gerçek!
Bizdeki tortusu soykırım, tehcir, mübadele, zorunlu iskan, köy yakma, zorunlu göç, mülteci kılınma, tampon bölge olan zorla yerinden edilme bir başka travmatik savaş öyküsü.
Bir de kaybedilmeler var ki savaşı gündelik hayatta her daim hatırlatıyor, kalıcılaştırıyor. Yetmişli yıllarda haber bültenlerinin tek konusu kılınmış Kıbrıs Savaşı bahsinde bugünün tortusu olarak savaşta kaybedilenleri haber yapan yayın organı hatırlıyor musunuz? On gün önce İstanbul’da düzenlenmiş olan “Savaş ve Barış Ortamında Ruh Sağlığı” başlıklı uluslararası kongrede bu bağlamda konuşmacı olan Nilgün Toker hocanın söyledikleri hâlâ kulaklarımda: “Mezar taşı bir insanın varlığını ispatlamak içindir, öldüğünü değil” . “Ölüm ölen için değil kalan için gerçektir. Kayıp ise kaybolan için değil kaybına tanık olan için gerçektir.”
Sağlıcakla kalın.
- Kelimesini arayan duygular 15 Nisan 2024 04:46
- Yakındaki uzak, uzaktaki yakın: Tıbbın girdabı 08 Nisan 2024 04:40
- Dil ya da dilsizlik 01 Nisan 2024 04:48
- Askeri vesayetten toplumcu hekimliğe 25 Mart 2024 04:45
- 14 Mart halkın da Tıp Bayramı 18 Mart 2024 04:25
- Mahcup eğilimler, insan hakları ve hekimlik 11 Mart 2024 04:40
- Penisilin kokan sokaklar 04 Mart 2024 04:20
- Üvey dilin panzehri çokdillilik 26 Şubat 2024 04:45
- “İnsan dünyadır” 19 Şubat 2024 04:35
- Tabip odalarını ‘güvercinin ruh tedirginliği’ ile sınamak 14 Şubat 2024 04:24
- Her şehir atığı ile malul 07 Şubat 2024 04:10
- Ne sağcılar ne solcu: Sağlık ideolojisi 31 Ocak 2024 04:40