02 Aralık 2014 00:58

Olay yaratacak kitaplar

Olay yaratacak kitaplar

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Berlin. Batı tarihçiliğinde, yakın geçmişe kadar 1. Dünya Savaşı denilince, genel olarak savaşın Batı cephesi üzerinde yoğunlaşılır. Sanki bu savaş İngiltere, Fransa ve Almanya’nın (ve de ABD’nin) savaşıdır, gerisi ise teferruattan ibarettir!
İkinci  derece önemli olan ise Doğu Cephesidir. Orası da II. Reich yanında Güney İmparatorluğunun (Avusturya-Macaristan) Rus Çarlığı ile savaşından ibarettir.
Güney Doğu cephesinde ise, Osmanlı İmparatorluğu ile önemli olan savaş, Çanakkale’den ibarettir. Irak cephesi, Mısır cephesi  karanlıkta kalır. 
Dünya Savaşı sırasındaki Alman-Türk ilişkileri ise iyice gölgede kalmıştır. Sınırlı sayıda çalışma vardı bu alanda da. 
1976 yılında, Lothar Rathman’ın “Berlin-Bağdat” adlı kitabını “Alman Emperyalizminin Türkiye’ye Girişi” adlı kitabını tercüme ettiğimde, bu alanda hiçbir çalışma yoktu. Nitekim yayınlandığında Mete Tunçay tarafından, bir ilk olarak övgüyle karşılanacaktı. Türkçede, bizim akademik camiada ise, kısa bir süre sonra İlber Ortaylı Alman-Türk ilişkileri üzerine yoğunlaşmaya başlayacaktı.
Bu durum, batılı akademik çevrelerde 1 Dünya Savaşının 100. yılının yaklaşması ile birlikte değişmeye başladı.
Çünkü sanki tarih yeniden başladığı noktaya dönmüştü. Aslında 1. Dünya Savaşı ile başlayan süreç, 1917 Ekim Devrimi ile kesintiye uğramıştı. Ve Sovyetler Birliğinin çöküşünden sonra doğan vakum, boşluk alanı, tarihi son 25 yıl içinde adeta 1. Dünya Savaşı öncesi ortama geri döndürdü.
Özellikle Irak Savaşı, Suriye İç Savaşı, Türkiye’nin bölgesel bir güç olma çabaları, Halifelik mührüne sahip olduğunu iddia eden bir İslam Devletinin yükselişi, tarihsel imgelemi ilk kez yoğun bir biçimde, 1. Dünya Savaşını Güney Doğu Cephesine yöneltti.
Tarih boşluk affetmez, çözülmemiş ne kadar sorun var ise, getirir önünüze koyar.
Mutlaka Türkçeye kazandırılması gereken, şu sıralarda yayımlanmış, ya da yayımlanmak üzere olan bir dizi kitap var şu sıralarda gündemde.
Örneğin, Ian Rutledge’nin “Enemy on the Euphrates: The British Occupation of Iraq and the Great Arab Revolt 1914-1921” (Fırat Kıyısındaki Düşman: Irak’ın İngilizler Tarafından İşgali ve Büyük Arap İsyanı, 1914-21) adlı kitabını okuduğunuzda, 1920 yılında Kürdistan’dan başlayıp, Şii aşiretlerin isyanının bütün güneyi bir yangın gibi sarmasını ve Sünni aşiretlerin de ayaklanışının öyküsünü, okuyunca, 1921 yılında Londra’nın neden Ankara ile görüşme süreci başlatmış olduğunu, neden Malta’da Ermeni tehcirinden ötürü “insanlığa karşı suç” iddiası ile gözaltına aldığı İttihatçıları serbest bıraktığını daha iyi algılayabilirsiniz.
Bir dönem Ankara’da Bilkent Üniversitesinde de ders vermiş olan Sean McMeekin’in “The Berlin-Baghdad Express:The Ottoman Empire and Germany’s Bid for World Power” adlı Harvard Üniversitesi tarafından yayınlanan kitabını okur iseniz, 1914 yılında ilan olunan Alman/Türk “cihat”ının, İngiliz ve Fransız ve de Rus sömürge imparatorlukları açısından nasıl bir “tehdit” oluşturduğunu daha iyi anlarsınız.
Yani, ABD’den önce “cihatizmi” rakip dünya güçlerine karşı  bir “silah” olarak kullanma “şerefinin” Alman militarizmine ait olduğunu da algılarsınız.
Mesela şu sıralarda çıkan bir başka kitap da, Almanya’nın Afganistan’daki cihatist girişimlerini anlatıyor: Jules Stewart  ,”The Kaiser’s Mission to Kabul: A Secret Expedition to Afghanistan in World War I” (Kayzer’in Kabil Misyonu: 1. Dünya Savaşı Sırasında Düzenlenen Gizli Afganistan Seferi).
Buna paralel olarak bir başka okuma yaparsanız, İngiliz İmparatorluğunun “Hilafet” korkusunun köklerini daha iyi algılarsınız: “Russell McGuirk, “The Sanusi’s Little War: The Amazing Story of a Forgotten Conflict in the Western Desert, 1915-1917” (Şeyh Sanusi’nin Küçük Savaşı: Batı Çölünde Unutulmuş Bir Savaşın Hayranlık Yaratan Öyküsü). Bu kitabı okuduğunuzda, Şeyhin İskenderiye’ye kadar yaklaşmayı başardığı ve İngiliz sömürge ordusu için Cemal Paşa ile oryantalist Alman Generallerinin bir komediye dönüşen kanal Operasyonundan çok daha büyük bir tehdit oluşturduğunu görürsünüz.
Elin Almanı Cihatist olur da kaşarlanmış kolonyalist İngiliz durur mu?
O daha başarılı çıktı, Peygamberin ahvadı ile bağ kurarak, daha başarılı olan bir gerilla savaşı örneği yaratarak, Lawrence’in usta rejisi ile Arap çöllerini tutuşturdu.
Ama Araplara ihanet edip, Suriye’yi satıp Irak’ı işgal edince, bu kez “cihat” silahı, Kemalistlerin eline geçmiş oldu. Soğuk Savaş döneminde bu silahı yeni üstün dünya gücü ABD devraldı. Avustralya’nın bumerang silahı gibi, cihatizm geri gelip kendilerini vurdu. Almanya ise, belki bu bumerang etkisini, ülkede yükselen siyasal İslam akımları ile yeni yeni hissetmektedir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...