01 Aralık 2014 00:54

Egemenlerin fıtratı

Egemenlerin fıtratı

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Kadın ve erkek arasındaki fizyolojik/biyolojik ayrım ‘cinsiyet’ kavramı ile ifade edilir. Aradaki farkı vurgulamak için bu kavramla yetinmeyip eşitsizlikten medet ummak ve bu eşitsizliğin altını da geleneksel rol dağılımı ile doldurmak ise toplumsal cinsiyetçiliktir.

Toplumsal cinsiyetçilik bir egemenlik sorunudur. Ve bunu sürdürebilmek için uğraşmak da, herhangi bir tahakküm ilişkisinde olduğu gibi, egemen tarafın fıtratında vardır. Eşitsizliğin “doğal” ve “kaçınılmaz” olduğunu savunmak, payına eşitsizlik düşenlerin buna karşı çıkmasını önlemek için bir toplumsal algı yapılandırma çabasından ibarettir. Bu çabanın bir dizi dini motifle süslenmesi ise yeni Türkiye’nin ayırt edici niteliklerinden biri. Ayrıca yürürlükteki kutuplaştırma politikaları bakımından değerlendirirsek çok da işlevsel. Çünkü bu yolla bir çırpıda birçok ayrımcılığı aynı anda hayata geçirmek mümkün.

Örneğin Erdoğan’ın, kadın bedeni üzerinden pervasızca sürdürdüğü açıklamalarını “İslamın kadına bahşettiği analık makamı” söylemiyle zenginleştirip ardından da komünistleri ve feministleri doğrudan hedef alması, sadece kadının toplumsal rol sağılımındaki geleneksel konumunu pekiştirmiyor. Dinsel, cinsel, siyasal ve ideolojik ayrımcılığı birarada barındıran bu yaklaşım toplumsal muhalefetin farklı yüzlerini aynı anda “terbiye” etme amacı da taşıyor. Dahası, toplumsal muhalefet bir yana artık “milli irade” için de tehlike çanlarının çalmakta olduğunu hatırlatmakta fayda var. Zira “milli irade ve diğerleri” ayrımı nicedir “mutlak irade ve tebası” halini almış durumda.
Erdoğan’ın kadın erkek eşitliği konusundaki fikirleri de, AKP’nin bu konuda yürüttüğü politikalar da yeni değil. Ancak meslenin toplumsal hafızamızda iş cinayeti çağrıştıran bir kavram ekseninde tartışılmaya başlanması, eşitsizliğin aynı kavram çerçevesindede savunulması ise oldukça ürkütücü. Her türlü eşitsizliğin “normalleştirilmesi” yanında bu “normalliğin” artık bütün cinayetleri kapsayacak ölçüde genişlemesi riskini taşıyor. Özellikle de, bırakın meşruiyet tartışmasını ‘yasallık’ arayışı bile neredeyse tümüyle rafa kalkmışken.

Tecavüzün cezai müeyyideden adeta muaf tutulduğu, şiddet gören kadının kahvaltı hazırlamadığı için tazminat ödemeye mahkum olduğu, polis tekmesiyle bebeğini kaybeden kadının medeni halinin tartışma konusu yapıldığı bir toplumsal düzeni; eşitsizliği bu derece “normalleştiren” bir siyasal hezeyanın dışında değerlendirmek elbette mümkün değil. Dahası AKP döneminde artan kadın cinayetleri göznünde tutulursa “fıtrat” yaklaşımının katilleri daha ne kadar cesaretlendirebileceğini kestirmek de zor olmasa gerek.

Ali İsmail’in katili işlediği cinayeti “Dönemin başbakanı darbe dedi, ben darbeyi bastırdım” diyerek savundu. Herhangi bir kadın katilinin de çıkıp “dinimizin bahşettiği analık makamına uygun davranmıyordu” diye savunma yapması çok mu uzak bir ihtimal?

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...