27 Kasım 2014 00:54

Eyvah Mahmut Hoca

Eyvah Mahmut Hoca

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Üç beş yıl önce patates baskı bir cümle geziniyordu İstanbul’un sokaklarında, duvarlarında: “Dünya Türk olsun.”
Bu masum söze (!) önceleri gülerek bakıyordum. Sonraysa bu ülkede hiçbir şeye şaşmamak gerektiğini anladım. Vikinglerin, Eskimoların, Aborjinlerin, Keltlerin, Zuzuların Türk olduğu, henüz ders kitaplarına girmese de Oğuzların Kayı boyundan geldiği rivayet edilen Osmanoğulları, at sırtından inip gemilere binebilselerdi, Amerika kıtasını Araplardan önce keşfedip Kızılderilileri de Türkleştirebilirlerdi. Osmanlılara değil, Araplara nasipmiş!
Bay Recep Tayyip, bu akıllara ziyan “makul iddia”nın ders kitaplarına alınmasını buyurmuş. “Milli Coğrafya” derslerimizin “müfredat”ı da zenginleşecek demek ki(!) Kaptan Cousteau’yu sünnetleyip Müslüman eyledikten sonra, Pasteur’ü, Madam Curie’yi, Einstein’i, Newton’u, Pascal’ı, Edison’u, Pisagoru, Kopernik’i,  Darwin’i de kafirlikten kurtarabilirsek “Milli Fizik, Milli Kimya, Milli Matematik, Milli Astroloji” derslerinin programları da hazır.
Rıfat Ilgaz’ın “Hababam Sınıfı”ndan filme çekilen serilerden birinde bir sigara sahnesi vardır anımsarsınız. Güdük Necmi, İnek Şaban, Kikirik, Tulum Hayri, Hayta İsmail, Damat Ferit okulun tuvaletinde sigara içerlerken Müdür Muavini Kel Mahmut Hoca’ya yakalanırlar. Mahmut Hoca, haylazların iyiliğini istemektedir aslında. (Münir Özkul’un kulakları çınlasın.) O filmlerde her baskından sonraki “Eyvah, Mahmut Hoca!” repliği unutulacak gibi değildir. Tayyip Bey de Esenler’de balkonda sigara içen gençleri azarlarken aynı duyguyu yaşıyordu kuşkusuz. Bir ipe çekmediğimiz kaldı muhteremi! Yok ne karışırmış, yok özel hayatmış, yok diktatör heveslisiymiş! İçimiz kötü, fesadız fesat!
Bu ülkede başmuallimden habersiz kuş uçar mı? Karışacak ki sağlığımız selametimiz huzur bulsun. Karışacak ki güvenliğimize tebelleş olan iç-dış mihrakların kem gözleri pörtlesin, önüne aksın. Demediklerini bırakmadılar şu küçücük dil sürçmesi için. Amerika’yı Türkler buldu, diyecekken Müslümanlar buldu deyiverdi. Ne var ki bunda?
Beşer şaşar. Tanrı değil ki hepi topu yoksul bir reisicumhur. Kibri yok, aç gözlülüğü yok! Yerlisi Frenk’i tefe koydular adamcağızı. Hoş, daha önce de bir iki sürçmesi olmuştu ama dil bu, Keloğlan’ın değneği değil ki hep dik dursun. Ne demişti Türk’ün 1071 Malazgirt Meydan Muharebesi cevvalliğini, cengaverliğini anlatırken? “Romen Diyojen batarya batarya, gülle gülle saldırırken, Sultan Alparslan, Allah Allah diye saldırıyordu.”  Topa tüfeğe karşı Allah Allah ve iman gücü!
Allah allah, demeyin. O dönemde top yok, gülle yok ama varsın olmasın. Desteksiz atmak da mı dirhemle? Bizanslı Romen Diyojen’i başka bir konuşmasında da bir fıçıda yaşayan o yoksul Feylesof Sinoplu Diyojen’le karıştırmış ve yine şöyle hey heylenmişti: “İstanbul’un tarihçesini bilmiyorlar, tarih bilseler konuşmaya yüzleri olmaz, öyle elinde mercekle Romen Diyojen gibi dolaşılmaz.”
Sinoplunun gündüz vakti elinde fenerle dolaşıp “insan” aradığı söylenir. Arşimet’in mercekleriyle, Diyojen’in fenerini karıştırmıştı garip. Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın cenaze törenine Dağlarca’nın şiiri diye Faruk Nafiz Çamlıbel’in şiirini gönderip okutmasını da hiç saymıyoruz. Şiir bu! Şiir şiire benzer.
Bugünlerde Alevi açılımıyla da oyalanacağız anlaşılan. Ancak kültür denince sözlü kültürü, Sünni inancının menkıbelerini, kıssadan hisselerini anlayan bir kafanın ırkçı-ötekileştirici şu dilden arınmadan ülkede hiçbir eşitliğin yaşanmayacağını da bilmek gerekir.
Yazıyı şimdi gericiliğin bilinçaltı sözlüğüne kazınmış şu ayrıştırıcı sözlere bırakıyorum. Dergahta, mecliste, sokakta, kitapta sık sık duyduğunuz için hiç de yabancı gelmeyecek bu veciz sözler size:
Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur. Kürt’ten olsa evliya, sokma sakın avluya; ya sapı çalar ya savranı. Çingene’den çoban olmaz, Yahudi’den pehlivan. Çingene’ye beylik vermişler, önce babasını asmış. Yalanım varsa Arap olayım. Arap’ın yalellisi.
Yalnızca deyimlerde, atasözlerinde mi ırkçılık? Şu edip şuaranın dil edebine de bir bakın:
Sakın Türkçe konuşma sahte vatandaş bir gün gelip de seni özünden, yüzünden tanıyamasak da bari sözünden tanıyalım. (Orhan Seyfi Orhon) Yahudilerin Türkçe konuşmaları, dünya kadar güzel Türkçemize ve tatlı şivemize bir tecavüzdür. (Cevat Rıfat Atilhan) “Öç almak…/… Medeniyet deme, duymaz o sağır/taş üstünde taş kalmasın, durma kır/ Kafalarla düz olsun her bayır/ Atilla’nın oğlusun sen.” (Ziya Gökalp)  
Bugün mü? Edirne Valisi Dursun Şahin’in şu sözlerine bakın, anlarsınız bu neslin nasıl yaratılacağını: “O eşkıya kılıklı insanlar orada Müslümanları katlederken biz de onların burada sinagoglarını yapıyoruz. İçimde büyük bir kinle söylüyorum bunu.”
“Yeni Türkiye” diye diye yeni Osmanlı düşleri gören dindar ve kindar neslin nasıl yetiştiğini, yetişeceğini sanıyordunuz siz? Bu bostandan başka kabak çıkar mı? Mebusu da reisi de valisi de vekili de müsteşarı da aynı toprağın mahsulü değil mi?

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...