26 Kasım 2014 00:52

Modern sıkıntı radikal uzlaşma

Modern sıkıntı radikal uzlaşma

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bilinç ve tepki gösterme refleksi ile koku alma duyusu arasında benzerlik var mı?
Şaka değil, cidden soruyorum…
Pekala, açayım…
Bilinir. Çok hassas burun bile her türden ağır kokuya kısa sürede alışır.
İlkin yadırgar ama kısa sürede uyum sağlar ortama… Farzı muhal…Foseptikpatlamış bodruma ilk girdiğimizde, dayanamayacağımız hissine kapılırız…  
Lakin mecbursak… Misal… Tamirciysek, girdiğimiz ortama kısa sürede intibak ederiz… Mahsurları sürse de… İlk başta duyduğumuz o iğrenç kokunun rahatsızlığından eser kalmaz…
Hele bi’ de bulunduğumuz ortamda sonradan zuhur eden koku varsa…
Kimini kati surette hissetmeyiz… Misal. Kömür ve çoğu kimyasal zehirlenmelerin sebebi bu değil mi?
Elbette bu intibak her zaman zafiyet ve ölüm demek değil. Kimi zaman ve bazı yerler için ayakta kalabilmenin şartı bile diye biliriz.
Düşünün. Eğer bu kokusal intibak yeteneğimiz olmasaydı, milyonlarca İstanbullu lağım çukurunu andıran Haliç kıyısında nasıl yaşardı?
Tamam, sadede geliyorum…

TEPKİDEN KANIKSAMAYA…
Bilinç, muhakeme, farkındalık… Zihinsel faaliyetlerimiz de buna  benzemiyor mu?
Ancak uyum sağlayabildiğimiz ölçüde mutlu mesut… Ya da belki biraz huzursuz ama olan biteni kabullenerek, giderek “takmayarak” yaşamıyor muyuz?
Hatta zamanla parçası haline gelmiyor muyuz?
Dahası var…
İlk başta kazan kaldırdığımız, isyan ettiğimiz kimi şeyleri benimsemekle kalmayıp, ondan medet umar… Giderek birlikte yaşamaya alışarak… Kullanarak, pasif savunucusu haline dönüşmüyor muyuz?
Bence öyle?
Misal. Direkt ya da dolaylı fişlenmemize yol açan tüm uygulamalar haklı tepkilere yol açtı.
Türlü ihtimallere istinaden “özel hayat bitiyor,” “her an kontrol altındayız” serzenişlerinde bulunduk…
Şimdi?
Artık biraz aramak zorunda kaldığımızda para çekme makinelerini, söylenip duruyoruz.
Oysa… İlk zuhur ettiklerinde ne diyorduk: “Parayı çektiğimiz yer adresimizdir ve isteyen ne zaman, nerede olduğumuzu bulabilir…”
Öyle tabii…
Şimdi?
Umurumuzda bile değil…
Halbuki o vakitler, “Kötü bi’ şey yaptığım yok ki korkayım… İsteyen beni bulsun” minvalinde beyanat veren “iyi vatandaş”a diş gıcırdatırdık…

KONFORA MONTE EDİLEN BİLİNÇ
Cep telefonu için tepki farklı mıydı?
Merkezî Nüfus İdare Sistemi… MERNİS’in ilk gündeme gelişini hatırlatayım mı?
Haberler, tartışmalar gırlaydı… Sakıncaları say say bitmiyordu…
Şimdi?
‘Şak diye elimizde belgeler’ rahatına kavuştuk…
Otomobil takip teknolojilerini ise hiç anmıyorum…
Zirahayli mesafe kat ettik:
Arabası çalınan hemen polise müracaat ediyor ki, taktırdığı o alet üzerinden takip edilip bulunsun…
İhmal edip taktırmayan ise hayıflandığıyla kalıyor… Artık bi’ dahaki sefere ilk iş… O alet üzerinden seyir defterimizin tutulması realitesinin ürpertisi mi?
Öptüler, geçti…
Mevzuyu MOBESE’lere bağlayacağım…
Cumhuriyet’te,Çiğdem Toker’in Alevilerle ilgili dizisini okuyordum geçen Pazar.

MOBESE DİNLEMEDE…
Hani Başbakan gitti ya Dersim’e, “Bir Sürprizim var” PR’ıyla merakımızı da yanına alarak…
Toker de gitmiş hasbıhale… Dersim izlenimlerini naklederken, şehir ahalisine de söz vermiş.
Çiğdem Toker’e konuşan akademisyenlerin verdiği bilgi dikkatimi çekti:
“(Tunceli) Üniversite bahçesinde her birinde beşer ses de kaydeden kamera da bulunan sekiz direk bulunduğunu anlatıyorlar. Kentin üzerinde sıklıkla uçan helikopterlerin de görüntü aldığını…” (23 Kasım 2014)
Anladığım şu:
Kentin üstünde dolaşan helikopter sürekli çekim yapıyor. Muhtemelen güvenlik/izleme merkezine aktarıyor… Sürekli gözetim altındaki şehir… Yarı açık cezaevi… Çok mu sert? Kontrollü serbestliğe ne dersiniz?
Mutat… Sahiden mutat…
Asıl dikkatimi çeken üniversite bahçesindeki “Ses de kaydeden kameralar” oldu… Düşünsenize…Bahçedeki her konuşma kayıt altında…

MECBURİYET MAHCUBİYET
Meraklanmayın… Dersim’e dinlemeli kamera olur da İstanbul mahrum mu kalır!
Toker’in yazısını okurken mim koyduğum o haberi düşündüm… İstanbul’un belli başlı merkezlerine 90 yeni MOBESE direği dikilecekmiş.
Bunun diğerlerinden farkı, ses kaydı yapabilmesi ve her yöne dönebilmek gibi hassasiyetlere haiz olması…
Nasıl ama!
Telefon dinleme, mail/facebook/tweet kontrolleri kesmiyor ‘bigbirader’i….
Kartal meydanında çekirdek çitlerken yaptığımız hasbihale de istersekulak kabartabilecek…
Güvenlik/kontrol teknolojisindeki bu demokratik (!) gelişme acaba nasıl tepki alacak?
Düzeltiyorum:
Tepki alır mı?
Kuşkuluyum, zira MOBESE hayatımızın mütemmim cüzi haline geldi… Neredeyse…
O kadar ki, herhangi bi’ hadise vuku bulduğunda aklımıza ilk gelen ‘MOBESE var mı?’ olmuyor mu?
Halbuki ilk MOBESE günlerinde, nasıl da karşıydık?
Faydalandıkça, en fazla ‘bari…’ kabilinden mahcup sahiplenme…
Nitekim öyle bi’ hale gelindi ki, devletin MOBESE’leri de kesmiyor… Her işyeri ve apartman kendi kameralarını takıyor ki… İcabında onlar da kamu hizmetinde…
Şuraya varmak istiyorum:
Galiba… Radikal ve sürekli eylem programının parçası olmayan… Alternatif hayat tasarısından beslenmeyen her tür eleştirivekucaklayıcı örgüte dayanmayan eylemsistem tarafından massediliyor…
Yetmiyor… Karşı olunanın, kendine çeki düzen vererek kalıcılaşmasına yol açıyor…
Eleştiri… Ret ve muhalefet hiçleştirilebiliyor…
Umutsuzluğu besliyor… Ki asıl tehlikeli olan da bu…
İmkân buldukça bu meseleye döneceğim…
Dertleşiriz…


Satır altından notlar...

DE FACTO HALİFELİK
Reis’in tarih teziyle ben de meşgul oluyorum tabii ki… Layık olduğu alâkayı esirgemiyorum…
Bilhassa maiyet medyasındaki tartışmacıları izlemeye çalıştım… Bakalım nasıl kalkacaklar bunun altından diye, merak ettim…
Performanslarını beğenmedim…
Bilmedikleri yerden soru çıkmış gibi bi’ çareydiler…
Haksızlık etmek istemem ama bende bıraktıkları intiba bu… En cevvalleri bile “Nerden çıktı bu… Ne desek boş” şaşkınlığı içindeydi….
Misal. Ahmet Kekeç, “Tarihçiler tartışsın” deyip sıyrıldı (Kanal 24, 17 Kasım 2014)
Hal böyle olunca cevapsız kaldım…
En çok da şunun cevabını arıyordum halbuki:
Madem ilk keşfeden Müslümanlar idi Amerika’yı… Neden biz iz bırakmadılar… En azından cemaat nevi bi’ topluluk filan kalmadı?..
Hani ateş almaya geldim, gidiyorum demedilerse… Acep asimile olup din mi değiştirdiler?
Tövbe… Günahlarına girmek istemem ama…
Hıristiyan Kolomb’dan sonra kıtadaki inanç değişimini düşününce… Neyse bu mevzuya dalınca meselenin şu veçhesi pek tartışılmadı sanki:
Bizim hazret hangi sıfatla Güney Amerika Müslümanları liderlerini kongrede topladı?
Hadi parasını pulunu geçtik… Bu dünya Müslümanlarını teşkilatlama hevesi de neyin nesi?..
Hatırlar mısınız? Daha önce de Balkan ülkeleri Müslümanlarını toplamıştı?
Hayır, fiili başkanlığını ilân eden zat... Acep ilkin fiili halifeliğini ilân etti de biz mi duymadık?

TOMA’KRATİK AÇILIM
Devlet erkanını dinlersek…
Maiyet medyasına inanırsak…   
Pek bi’ janjanlı pazarlama teknikleriyle parlatılan vaat ve açılımlara bakarsak…
Halihazırdaki ileri demokrasimizden bile memnun olmayanlar da huzura erecek…
Demokrasi gelişecek, toplumsal barış herkese saadet getirecek…
Çizilen tablo bu… Evet o hınzır bağlaç: Ama…
Yapılan hazırlıklar hiç de öyle söylemiyor… Demokrasi ve barış vaatleri şifahi…
Güvenlik donanımı fiili…
Bu işte bi’ tuhaflık yok mu?
Madem yapılan açılımlarla kanayan tarihsel/toplumsal yaralar sarılacak…
Madem daha da ileri demokrasi gelecek… Gizli ihalelerle alınan/siparişi verilen onlarca TOMA niye?
Sahi, Güney Kore’ye neden 2 milyon biber kapsülü ısmarlandı?
Hayırdır; neye bu hazırlık?

TARİHİN SONU
ABD Başkan Yardımcısı Biden, Harvard’dan bildirmişti: “IŞİD’e destek veren Türkiye şimdi uyandı. Erdoğan bana, ‘Siz haklıydınız’ dedi.” (4 Ekim 2014)  
Pekii… RT Erdoğan’ın tepkisi ne olmuştu?
“Biden bu tür ifadeleri kullandıysa, Biden benim için tarih olur. Özür dilemesi gerekir.” (4 Ekim 2014
Bir gün sonra…  Maiyet medyası patlattı:
“Biden, Erdoğan’ı telefonla aradı, bizzat özür diledi.” (5 Ekim 2014)
Biden, CNN’de yalanladı:
“Ben Erdoğan’dan asla özür dilemedim”
Bi’ de eklemesi var:
“Onu (RTE’yi) iyi tanırım. Onunla ben ilgileniyorum.”
Ne zaman geldi bu Biden düzeltmesi?
3 Kasım 2014’de… Ankara Biden’i karşılamaya hazırlanırken… Tam da yüz yüze gelecekken… Mr. Baydın acep neden yalanladı Cumhurreisimizi?
Zamanlama manidar mı, tesadüf mü?
Neyse… Erdoğan ne demişti:
“Biden benim için tarih olur.”
Ne oldu?
“Cumhurbaşkanı Erdoğan, Beylerbeyi Sarayı Sarı Köşk’te, ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’i 4 sat ağırladı…Erdoğan, Türkiye-ABD ilişkilerimizin bugün her zamankinden daha kapsamlı ve daha güçlü olduğuna inanıyorum, dedi.” (23 Kasım 2014)

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...