24 Kasım 2014 01:02

Amerika’yla Türkiye dost ve müttefik mi yoksa...

Amerika’yla Türkiye dost ve müttefik mi yoksa...

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Nasıl tanımlanmalı? Amerika’yla Türkiye ne tür bir ilişki tutturmuşlar? Dost ve müttefikler mi? Yoksa düşmanlar mı? Yoksa daha özel bir ilişkiye mi sahipler?

Bakıyorsunuz Suriye ve Irak politikalarına, farklı tellerden çalıyorlar. “Eğit-donat”ta anlaşmışlar, o kadar. Politikalar da çakışmıyor. Amerika, Obama’nın ağzından “önceliğimiz IŞİD, Esad masada değil” derken, Türkiye net ama farklı: “Hayır hem IŞİD’e hem Esad’a karşıyız”! Zaten Başbakan Yrd. Davutların Ahmet, Avustralya’da boşuna mı Obama’yı “hizaya getirme”ye uğraşıp “Amerika da bizim gibi düşünüyor” diye demeçler patlattı ki silme gazetelerin manşeti oldu! Yalanlandı tabii. Yalanlanmaya alıştık. Farklılıklar olunca, hem önemsiz, hem de “dost ve müttefiklik” ilişkisinin yara almaması için Türkiye’ye hak verilerek giderilmekte olduğu algısının yaratılması kaçınılmaz oluyor. Ama dünyayı çekip çeviren Amerika pabuç bırakmıyor, yalanlamalar birbirini takip ediyor. İçeriye yönelik operasyonlara ses çıkarmıyor, “eh halklarını kandırmak hakları” diye düşünüyor Sultanlarla Beylerimizin. Ama öyle uluslararası platformlarda algı operasyonları düzenlenmeye çalışılınca “dur bakalım, o kadar da değil” deyip, basıyor yalanlamayı.

Bir örnek yetmezse, AB, İran, Mısır, Çin füzeleri gibi farklılık konuları bir çırpıda sayılabilir.
Peki, karşılıklı politika ve tutum farklılıkları ve yalanlamalarla ilerleyen Amerikan-Türk ilişkilerine ne diyeceğiz?

Bir; eskiden büyük emperyalist devletlerle bağımlı ülkeler arasında bir “efendi-köle”, hatta “kukla oynatıcısı-kukla” ilişkisi varsayılır; ilişkinin, mutlak tek yanlılığı içinde “emir alma-verme” içeriği taşıdığı öngörülürdü. Levantenlik ya da kompradorluk ilişkisinin az-çok böyle olduğu da bir gerçekti. Ama bu, daha ilişkinin başlangıcı hatta “tarih-öncesi”ne aitti. Levantenler zaten yabancılardı, gelip liman kentlerine yerleşmiş sömürgecilerin adamları aracı tüccarlardı. Kompradorlarsa varlıklarını bile emperyalistlere borçlu olduklarına inanan satılık bir ince tabaka. Sonra süreç yeniliklerle gelişti, işbirlikçiler ve ilişkiler giderek değişti.

Burada ikinciye geliyoruz. Şimdi Türkiye bir 16.’lığa çıkıyor bir 17.’liğe iniyor, ama dünyanın en büyük ilk yirmisi içinde kendisine yer bulan irikıyımlaşan bir ülke. Gelişim süreçleri farklı; kompradorluktan geliyorlar, emperyalist tekellerin dizleri dibinde büyümüşler.. Sadece bilgi ve teknoloji bakımdan değil, kredi vb. olarak mali, başta enerji olmak üzere hammadde ve pazarlar vb. bakımından da onların ağızlarının içine bakıyorlar, bağımlılar. Ama tabii ki yerli tekelleri var. Ülker işte, gidiyor, hatta bisküvi sektöründe dünya devlerinden olan bir firmayı satın alıyor. (Makine yapan makine ya da bilişim/iletişim değil bisküvi sektörü, ama olsun!) Uluslararası pazarlarda boy gösteriyor bu tekeller yani. Hem de sadece meta değil, sermaye de ihraç ediyorlar. Güney Kürdistan örneğin, Türk tekelleri, sermayesi ve mallarından geçilmiyor. Sadece o değil, herkes biliyor ki, Türkiye, ecdadın izinde Ortadoğu’ya yayılma peşinde. Yedirmiyorlar, sorun çıkıyor; ama yılmıyor, uğraşıyor. Aynı şeyi Afrika’ya yönelik yapma derdinde. Bakın Cumhurbaşkanı Erdoğan az-çok sözünü dinleyecek Afrikalı liderler bulup gidip topluyor, brifing veriyor. Türkiye, yoksulluk ve açlığın pençesinde olan Somali, Gana, Gine gibi ülkelere sömürgeciliğin/yayılmacılığın ilk misyonlarından olan “insani yardım”larda bulunuyor. İddialı. 2023’te ilk on ülke arasında olacağız, büyüyeceğiz diyor. Yayılmacılık olmadan zor. O adımları atıyor.
Yine de bağımlı ama..
Haftaya sürdürelim.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...