24 Kasım 2014 00:56

‘Ben çalışana değil çalıştırana para veririm’

‘Ben çalışana değil çalıştırana para veririm’

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Sendikal haklarını kullandıkları için işten atılan Ülker işçilerinin fabrika önündeki direnişleri sürerken, Ülker geçtiğimiz günlerde 70. yaşını kutladı.
Parayı bastırıp her birimizin sosyal medya hesaplarını işgal etmek cüretiyle sürdürülen 70. yıl kampanyasına damga vuran “mutluluk” teması, tüm sahteliği ve iticiliği yanında kapitalizmin en insani özlemleri nasıl da metalaştırdığını göstermesi bakımından oldukça ibret verici de.
Reklam filmlerinde Ülker çalışanlarının “gönüllü” olarak yer alması ise kampanya maliyetlerini düşürmek açısından olduğu kadar söz konusu “mutluluğun” sınıfsal içeriğini gizlemek bakımından da son derece işlevsel. Yüksek ekonomik standartlarıyla gündemde olan bir patronun, işçiler için reva gördüğü çalışma ve yaşam koşullarını saklayabilmek için kullandığı bir maske adeta.        
Penceresiz mekanlarda 12 saati aşan çalışma sürelerine karşılık asgari ücretin biraz üzerinde ücret alan, yıllarca çalıştırılıp izin kullandırılmayan, toplu halde işten çıkartılıp yarıdan az ücretle geri alınarak kazanılmış birçok hakkı gasbedilen ve nihayet yandaş sendikadan ayrıldıkları için temelli kapı önüne koyulan Ülker işçilerini, onların çalışma koşullarını yani dillere destan bu servetin nasıl biriktirildiğini saklamanın en etkili yolu bir kısım çalışanın rol aldığı “mutluluk” filmleri çevirmektir. Tıpkı 24 milyon dolarlık bir bağış karşılığı alınan “sosyal sorumluluk oskarı” gibi bir payenin sağlık alanında olması halinde, fabrikadaki çalışma koşullarının aslında ne kadar sağlıklı olduğunu kolaylıkla gizleyebilmesi gibi.
Ülker patronu Harvard Üniversitesi Toplum Sağlığı Fakültesine yaptığı 24 milyon dolarlık bağışla ekonomik birikimini sosyal itibarla taçlandırırken, Ülker işçilerine ise meslek hastanesi raporuna rağmen fizik tedavi izni verilmiyor. Dahası işçiler, rapor verilmemesi konusunda meslek hastanesindeki doktorlara patron tarafından baskı yapıldığını öğrendiklerini anlatıyorlar. Rapor alabilenler ise “Ankara’dan sorun çıkabilir” diye uyarılmışlar. Nitekim İşçilerden Mustafa Çakar raporuna onay alamadığını söylüyor. Ercan Durak ise sağlık raporlarındaki çalışma koşullarına hiçbir şekilde uyulmadığını anlatıyor.
İşten atıldıktan sonra patrona seslerini duyurabilmek için TÜYAP’taki imza gününe katılan Ülker işçileri, çalışırken bunun bile mümkün olmadığını anlatıyorlar. Postabaşı- şef- imalat müdürü ve fabrika müdüründen oluşan hiyerarşik silsilede sorunların aşağıdan yukarıya iletilmediğini anlatıyor işçiler. “Çünkü ileten fırça yiyordu” diyorlar ve Murat Ülker’in şu sözünü hatırlatıyorlar: “Ben çalışana değil çalıştırana para veririm.”   
İşte kameralar karşısında “mutlu et mutlu ol” sloganıyla pazarlanan bir işleyişin fabrika içindeki tezahürü bu.
Bu “mutluluğun” sınıfsal sonuçlarını ise Hayat TV’ye konuşan 12 yıllık Ülker işçisi Murat Topal’ın şu sözleri özetliyor: “...Siz dünya devi oldunuz ama işçileriniz, akşamları çocuklarına bırakın çikolata götürmeyi, ekmeği bile zor götürüyorlar. ”

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...