Uluğ Nutku: Genel güncel diyalektiği veya Manavgatlı Hasan
Fotoğraf: Envato
17 Kasım 2014. Sevgili hocam, mesai arkadaşım, bölüm başkanım ve aile dostumuz, dahası hemen herkesin dostu, bütün öğrencilerinin, onunla karşılaşmış olan hemen bütün tanıdıklarının gözünde çabucacık insani bir bağ kurulan filozof, Prof. Dr. Uluğ Utku Nutku hayata veda etti. Dostlarının deyimiyle “gezgin filozof” felsefeylemek için bize ciddi bir külliyat bırakarak göç eylemiştir.
Çukurova, Türkiye, Dünya değerli bir insanı, önemli bir düşünürü 19 Kasım’da Aşiyan’da Boğaz’a kıvrılıp uzanmış halde toprağa verdi. Ne desek onun yerini karşılamayacak. Yazdıklarındaki sentezin ancak ona ait olması idi, yaklaşılabilir, sürdürülebilir ancak yine de onun tarzı ve sentezleri ona aitti, onun tarihiliğindeydi, değerli çok eser verdi, son dönem verimliliği daha da artmıştı. “İnanmanın Felsefesi” bile tek başına pek çok problematiği dillendiriyor. Benim duygu dünyamda onun ölümüyle sonbaharın hüznü daha da derinleşti.
Çok anılarımız oldu, 1990’dan ölümüne kadar pek çok paylaşım bıraktı geriye. Çukurova olarak her zaman sıcak desteğini bulduk, seyahatleri ve sağlığı elverdiğince emeklilik sonrası da dersler rica ettik, konuşmalar rica ettik, yazılar rica ettik, kırmadı her defasında geldi. Salt akademi değil, felsefe ile eylemi buluşturmak, teori ile pratiği hem mütevazı kişiliğinde buluşturmak, hem de felsefe-sanat-bilimi her süreçte ilkesel ve kararlı bir savunma ve yayma arayışındaydı, felsefeylemek içindeydi. Felsefi düşüncenin sağlıklı bir şekilde Anadolu’da yaygınlaşması için uğraş verdi. Bunun salt kürsü çalışmalarının sürdürülmesiyle yetmeyeceği kanaatindeydi. Asos’tan, Sivas’tan, Diyarbakır’dan, Adana’dan Antakya’ya her davete yetişmeye çalışıyordu. ÖES-Öğretim Elemanları Sendikası 1995’li yıllarda oldukça etkindi, hocamla iki farklı üniversitede eş zamanlı başkanlık yürüttük, birlikte kurultaylarda bulunduk. Eğitim Sen’in çalışmalarına destek verdi. Günceli genele taşımak, geneli güncelleştirmek için uğraş verdi.
Söylenecek çok şey var. Ancak Nutku’nun dili bambaşka bir derinlik, açıklık, etkileyicilik içeriyor. Hocanın kendi diline bırakalım sözü. Uluğ Nutku’nun 2009’da İnsan Hakları Haftasındaki bir konuşmasından: “Tinsellik, toplumun düşünce dünyasındaki üslup birliği, o zamanın şair-düşünürlerince divanlarda şu öz ifadeyle (Özü gözden kaçırmama şartıyla özet de denebilir) kendini gösterir: 72 millet. 72 sayısıyla elbette 72 ayrı soy kastedilmiyor, çoklukta birlik dile getiriliyor. (…) Yunus’ta şöyle geçer: ‘Eğer gönül yıktın ise/ bu kıldığın namaz değil/yetmiş iki millet dahi/ elin yüzün yumaz değil.’ (…)
Eleştirel bakış, evrensel bildirgede hak olarak geçen bazı haklara hak denmemesi gerektiğini de ortaya çıkarabilir. Bildirgede adil paylaşım hakkı diye bir hak geçmiyor. Mülkiyet hakkının ne demek olduğunun iyice irdelenmesi gerekirdi. İhtiyaçlarımı karşılamak için bazı eşyalar alıp ‘bunlar benim’ deyişim olağandır; mülkiyet ile kastedilen bu ise, karşı çıkacak bir şey yok. Fakat başkalarının emeğini kullanarak üretim araçlarının mülkiyetini elimde tutarsam, kişiliğe saygıyla emeğe saygıyı birbirinden koparmış ve ikisine de saygısızlık etmiş olurum. Çağımızda birçok düşünür bunu çeşitli şekillerde dile getirdi: Akıl tutulması, yıkıcı akıl, araçsal akıl gibi. Aklın aldığı bu olumsuz şekillenmelerin üstesinden gelecek olan gene de aklın kendisidir.
Her söylemin tarihsel sınırlanmışlığı vardır; fakat her söylemin geleceğe uzantısı da vardır. Felsefe öncelikle en genel kavramların içeriğinin irdelenmesidir. Bunu sadece kavramdan kavrama geçerek yaparsa, gerçeklikle bağı kopar. Aynı şekilde, sadece olgudan olguya geçmekle yetinirse, genel kavrayışlara ulaşamaz; tek tek ama tıka basa doldurulmuş kavram yığınları arasında sıkışıp kalır. Bu nedenle felsefe genel-güncel diyalektiğini elden düşürmemeli, genelliğinde güncel, güncelliğinde genel olmalıdır.”
Gecekondu mahallesinde 1977’de vurulan Manavgatlı Hasan’a yazdığı şiir: “Sizin için gıcır panzerler getirttim/ yurttaşlarım/ diyordu demokrasi çığırtkanı/ ki huzurla yatasınız diye// yarın erken kalkalım arkadaşlar/ diyordu hasan/ erken yatalım bu akşam/ ve erken uyanalım ki/ sabah dinç ölelim”.
Nutku, 17 Kasım 2014, sabah 07.00’de hayata gözlerini yumdu. Eserleri güncelliğini genelliğinde sürdürecektir. Hepimizin başı sağ olsun.
- Fütüvvet teşkilatı: Meslek lisesi değil dinci fedailik ocağı 22 Mart 2024 04:57
- AKP ve MEB mesleki eğitimin sırrını çözdü: Fütüvvetnameler ve baş ahilik dönemi 15 Mart 2024 04:43
- Patriyarka ve öğrenci açlığı sorunu: Niteliksiz okullar, meteliksiz veliler, kadınlar, çocuklar 08 Mart 2024 05:05
- Türkiye'de felaketlerin faktörlerinden öte aktörleri kimler? 01 Mart 2024 04:46
- Felaketler çağı ve Türkiye'nin felaketler dönemi 23 Şubat 2024 04:46
- Depremde Hatay’da ölüm sayısı ne kadar? Hatay’a, Adıyaman’a, Malatya’ya resmen ayrımcılık mı yapılıyor? 16 Şubat 2024 04:39
- Afetin, nemacılığın, timokrasinin ‘utp-usta öğreticilik’ hali: 890.920 09 Şubat 2024 04:53
- Deprem ve ülke yönetimi: Mütaşerik yönetimin ağır sonuçları 02 Şubat 2024 04:48
- "Karakter eğitimi" nedir: MEB, Bakan Tekin 1.3 milyon işçi çocuğu unuttu, "Çocukları bari tatilde çalıştırmayın" 26 Ocak 2024 04:45
- Davos, yerel seçimler ve yoz milliyetçilik çağı: Paranın satın alma gücünün satın aldığı tin ve insanlık 19 Ocak 2024 04:50
- MEB'in yüzüncü yıl raporu gerçeklik korkusu: İçinde Mustafa Kemal hiç geçmiyor 12 Ocak 2024 04:47
- 2024'ün dört günü: Anayasa'nın, hukukun, bilimin, eğitimin, barışın, yurttaşlığın lağvedilmesi 05 Ocak 2024 04:27