19 Kasım 2014 00:52

Destek

Destek

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Geçtiğimiz sezon, 30 Ocak 2014 günü İspanya Kral Kupası’nda çeyrek final maçı. Çeyrek final serisinin ilk ayağı bir hafta önce San Sebastian’da oynanmış. Real Sociedad, Racing Santander’i 3-1 yenerek deplasmandaki ikinci maça iyi skorla gitmeyi başarmıştı.

Ancak ikinci maçtan önce, Racing Santander’li oyuncular bir bildiri yayınladılar. Başkan oyunculara aylardır hak ettikleri ücreti ödemiyordu. Hatta bir tur önceki kupa maçında, Almeria karşısında Santander’li oyuncular maçın ilk 20 saniyesi koşmayarak yönetime bir mesaj vermişti. Haklarını istiyorlardı. Başkan Angel Lavin defalarca ücretlerini ödeme sözü vermiş ve tutmamıştı. Artık bıçak kemiğe dayanmıştı ki, takım kaptanı Mario Fernandez öncülüğünde bir bildiri yayınladılar.

“Kulübümüz ve bizim için ne kadar kritik olduğunu bildiğimiz bu dönemde aldığımız bu kararın; saygı ve minnet duyduğumuz Racing taraftarı tarafından anlaşılıp sahiplenileceğini umuyoruz” diye ifade ettiler kendilerini. Evlerinde Sociedad’ı 2-0 yendikleri takdirde yarı finale yükselip, Barcelona ile eşleşecekleri Kral Kupası maçı için formalarını giyip sahaya çıktılar. Başlama düdüğüyle birlikte sahadaki oyuncular orta yuvarlakta, yedekler ve teknik heyet çizgi kenarında kol kola girdiler. Topa doğru hamle yapmadılar. Rakipleri Real Sociedad’lı oyuncular birkaç pas yaptılar. Onlar da protestoyu anlayıp, saygıyla rakiplerini beklediler kendi yarı sahalarında. Hakem Santander’li oyunculara oynayıp oynamayacaklarını sordu. Oynamayacaklarını söylediler ve hakem maçı iptal etti. Taraftarlar protestoyu alkışlarla ve stadın girişine astıkları “Hırsızlar futboldan elinizi çekin” pankartıyla desteklediler.

Durumlarını anlatan, öncesinde doğru uyarıları yapan, beklentisini kamuoyu ile paylaşan Santander’li oyuncuların maça çıkmama kararı (daha doğrusu maça çıkıp, oynamayı reddetme eylemi) tüm dünyadan haklı bir destek gördü.

Durduk yere 10 ay önceye dönme sebebimiz, bu hafta yaşanan benzeri bir tepki. Türkiye Milli Takımı’nın kalecisi Volkan Demirel, tribünlerden yükselen küfürlerden rahatsız olup maça çıkmayı reddetti. Futbol statlarındaki çirkin tezahürata karşı bu duruştan, çok şık anlamlar çıkarılabilir. Kimi tribün grupları, cinsiyetçi ve ırkçı tezahüratlara karşı net bir tavır koyuyor. Statlarda çok şeyi değiştirebilecek bir hamle bu. Volkan Demirel’in küfür karşıtı duruşu da bu harekete renk katabilirdi.

Eğer ki Volkan Demirel’in milli takımda o güne kadar boğazlamadığı, itişmediği, küfürleşmediği bir iki takım arkadaşı kalmış olsa idi, muhtemelen yanında dururlardı. Yahut o güne kadar Galatasaray maçlarında Lincoln, Arda Turan, Sabri Sarıoğlu, Melo ile kavgaya tutuşup  4 maçta toplam 15 maç ceza almamış olsa, stattaki Galatasaraylı çoğunluk küfür edenlere tepki gösterebilirdi. Türkiye Milli Takımının son başarısını ortaya koyduğu Euro 2008’deki Çek Cumhuriyeti maçının son dakikasında saçma bir kırmızı kart görmese, milli takımın başarısı uğruna ona sahip çıkan milyonlar olabilirdi. Stadyumda şiddete uğrayan, Ali İsmail Korkmaz’ı anmak için marşlar besteleyen Fenerbahçe taraftarı ile empati kurup onların yanında dursa, bugün kendisini anlayacak Fenerbahçe taraftarlarının sayısı çok daha fazla olurdu. Gazetecileri seni evinden aldırırım diye tehdit etmeseydi, mağduriyetini duyuracak bir medya bulabilirdi.  Kısacası rüzgar değil barış ekse, fırtına biçmeyecekti Volkan. Bakmayın o heybetli, maço duruşuna. Öyle yalnız ve zavallı durumda ki, kendisine sahip çıkan tek kişi olaylar sicili kabarık Emre Belözoğlu oldu. Kalecinin şahidi, voleci oldu.

400 maçın üzerinde, güçlü bir kariyeri olan Volkan Demirel’in TV’lere yansıyan mutsuz ve hazin görüntüsünden Racing Santander’li oyunculara içerlendiğimiz gibi etkilenmiyorsak, milyonlarca kişi kendisinin küfre karşı tepkisini samimi bulup destek olamıyorsa; maça çıkmayarak kazandığı vakti belki de ayna karşısında geçirmelidir Volkan Demirel.

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...