04 Kasım 2014 00:59

Saray toplumu

Saray toplumu

Fotoğraf: Envato

Paylaş

350 milyon dolara ve korkuluk ve aydınlatma olmayan iskeleden düşerek dünyaya veda eden Savaş Oğuz’un hayatına mal olan ak saray Türkiye’de yeni bir rejimin vücuda gelmiş hali olarak gündeme oturdu. Saray mimarisi, adabı ve siyaset arasındaki ilişkiler söz konusu olduğunda Norbert Elias’ın saray toplumu adındaki klasik eserini tekrar okumakta fayda var. Versailles sarayını 17. ve 18. yüzyıllarda Avrupa’daki sarayların modeli olarak inceleyen Elias araştırmasına şöyle başlar: “Saray insanlarını sarayda bir araya getiren ve bir arada tutan şey sadece onların özgür iradeleri değildi... Bu insani birlikteliğe şekil veren şey yine tek bir insanın, mesela kralın, dahiyane bir buluşu da değildi...” Elias’a göre bu yüzyılın sarayı - tıpkı kilise, şehir, fabrika veya bürokrasi gibi - gayet belirli bir toplumsal formasyonun ifadesiydi. 

Versailles’in doğuşu Kıta Avrupası’nda erken modern merkezi devletin mutlak monarşi formunda ortaya çıkışının işaretidir. 1643’te henüz dört yaşında tahta çıkan 14. Louis annesinin naipliği sırasında soylular ve ruhbanlardan oluşan bir mahkeme olan Paris Parlamentosu devletin merkezileşmesine karşı beş yıl süren bir ayaklanma başlatmıştı. Bu ayaklanma esnasında kraliyet ailesi iki defa Paris’ten kaçmak zorunda kalmış, hatta bir seferinde soyluların eline rehin düşmüştü. Kendisinin kaçıp kaçmadığını kontrol etmek için yatak odasını basan soylulara uyku numarası yapmak çocuk kralın hafızasından hiç silinmemiş olmalı. Ayaklanmanın bastırılmasıyla beraber 14. Louis sarayını Paris’in dışına Versailles’a taşıdı. Zamanında kendi şatolarında efendilik süren soyluları sarayda ikamete zorladı ve hepsine kendi hizmetkarları olarak görevler verdi. Saray adabı ve merasimler öncelikle soyluları ve devlet memurlarını disipline eden ve onlar eliyle tüm toplumu şekillendiren denetim mekanizmalarıydı.

Elias saray üzerine çalışmalarına 1930’ların ilk yıllarında Karl Mannheim’ın yanında doçentlik tezi olarak başlamış ancak 1933’te sürgüne gitmiş ve kitabını ancak 1969’da basabilmişti. Kitabın sonunda yer alan ekte kitabın kaleme alındığı dönemin siyaseti kendini belli eder: Nazi Almanyası. Birinci ekin başlığı “Yapısal bir çatışma olmayan bir devletin olabileceği fikri üzerine”dir. Elias’a göre tek adam iktidarı için elit grupları arasındaki rekabet ve gerilim önemli bir iktidar aracıdır. Elitlerin birliği tek adam iktidarı için bir tehlike oluştururken, bunların arasında kontrollü bir gerilim bu iktidarın kuruluşu ve devamı için elzemdir. Tek adam iktidarı, partilerin kendi aralarında giderek şiddetlenen çatışmaların parlamento tarafından bir müzakere ve pazarlığa dönüştürülememesi ve halkın kendisinin de hissettiği saldırgan ve düşmanca duyguların dizginlenemeyeceği kaygısına denk düşer. Elias için demokratik-parlamenter çok-partili bir sistem ile diktatoryal tek-partili bir sistem arasındaki fark her şeyden önce sonuncusunda fraksiyonlar ve çıkar grupları arasındaki çatışmaların diktatörün dar elit çevresi içinde, onun sarayında kulislerin arkasında çözülmesidir.

Parlamenter rejimlerde ise bu çatışmalar kamuoyunun denetiminde ve daha geniş kesimlerin en azından seçimler aracılığıyla sınırlı bir düzeyde katılımıyla karara bağlanır. Başka bir ifadeyle, Elias gerek 14. Louis mutlakıyetçiliği olsun, gerek Hitler diktatörlüğü olsun tek adam rejimlerinin ortaya çıkışında başlıca neden olarak başka türlü kontrol edilemeyeceğinden kuşkulanılan elitler arası kavganın yattığını ileri sürer. Saraylar ve saray adabı, merasim altta yatan çatışmaları gizleyen, denetim altında tutan mekan ve uygulamalardır. Bu bağlamda ele aldığımızda ak saray giderek yoğunlaşan bir elitler arası çatışma ve bu çatışmanın taraflarında birbirlerine yönelik giderek derinleşen bir güvensizlik ve düşmanlığın sonucu olarak yorumlanabilir. Ancak Versailles tarihinin gösterdiği gibi elitler arasındaki çatışma ilelebet bir mutlakıyetçi rejimle ötelenemediği gibi yöneten ve yönetilen sınıflar arasındaki çatışma mutlaka bir noktada yönetilemez hale gelir.

14. Louis Versailles sarayının şantiyesini ziyaret ettiği bir gün, oğlunu inşaattaki bir kazada kaybeden bir anne beklenmedik bir şekilde krala bağırır: “İşte, Fransa’nın halkının kanını kurutan hükümdar budur. Ve neden? Kendi şanı için. Hey majesteleri, sizi ve Versailles’ınızı lanetliyorum. Vagonların her geçen gün daha çok ölüyle dolduğu bu inşaat alanını da lanetliyorum... Tiran!”

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...