03 Kasım 2014 01:00

Tuğluk, kimleri göreve çağırdı?

Tuğluk, kimleri göreve çağırdı?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

DTK eski Eş Başkanı Aysel Tuğluk, 29 Ekim’de T24’te önemli tespitlerin yer aldığı “Kobanê’den Sonra Çözüm Süreci ve AKP’nin Tükenişi” başlıklı bir yazı yayımladı. Bu yazıdan oldukça rahatsız olan AKP medyası, yapılan tespitlere yanıt vermek yerine, yazısında “seküler güçler”i göreve çağıran Tuğluk’un “darbecilere çağrı yaptığı” yaygarasını koparmayı tercih etti. Ne de olsa “darbecilik” sopası bugüne kadar kullanabildikleri en iyi silahtı.
Önce Tuğluk’un “seküler güçler”e yaptığı çağrı üzerinden tartışılan yazısındaki tespitlere bakalım: “Gerçek şu ki, Türkiye halen iki yıl önceki Suriye politikasında ısrar ediyor. Kürt siyasi kazanımlarını reddederek Kürt güçlerini Özgür Suriye Ordusuna katılmaya zorluyor. İşgal ve istila için de BM ve NATO nezdinde rol peşinde koşmaktan geri kalmıyor.” Bu değerlendirmenin ardından ‘Radikal İslam ile Oyun Kurmak’ başlığı altında “Radikal dinci gruplar öteden beri bölge devletlerinin sol muhalefeti ve seküler gelişmeleri bastırma aracı olarak kullanılan yedek rezervidirler” tespiti ile başlayan ve hepimizin bildiği AKP-IŞİD ilişkisini özetleyen tespitler yapıyor. Bu tespitlerden sonra bu gelişmelerin ‘çözüm süreci’ bakımından ne anlama geldiğine ilişkin değerlendirme yapıyor: “Ne zaman AKP’ye yönelik eleştiriler çoğaltılsa hemen “öyleyse süreç bitecek mi?” diye soruluyor. Hayır, kesinlikle barış sürecini bitirmekten söz etmiyorum. Ama açıkça belirtmek gerekiyor ki, AKP kesin bir şekilde partner olmaktan çıkmıştır. Zira, IŞİD kartı ile sürece karşı en büyük komployu kurdu. Bu açıdan süreç konusunda devletin geleceğini düşünenler ve seküler güçler hızla sorumluluk almalıdır.”
 İşte dananın kuyruğu tam burada kopuyor. AKP’nin üç kalemşörü Abdülkadir Selvi, Oral Çalışlar ve Yıldıray Oğur Tuğluk’a verip veriştiriyor. “Bu ülkede devletin geleceğini tehlikede gören seküler güçlerin nasıl işbaşına geldiğini iyi biliriz” diyen Abdülkadir Selvi “Darbelerden en büyük zararı Kürtler görmesine rağmen ilk kez bir Kürt siyasetçi, seküler güçleri göreve çağırdı” diyerek Tuğluk’u darbecilikle suçluyor. Sonra da Erdoğan edasıyla Dersimli Tuğluk’a sekülerlerin Dersim’de nasıl katliam yaptığını anlatarak AKP’ye övgülerini diziyor. Sonra sözü “Kobani direnişinin laikliğe bağlanmasını, ulusalcı cepheyle sınırlı bir görüş sanmıştım” diyen Oral Çalışlar alıyor. Çalışlar’a göre meğer “IŞİD’in dini semboller kullanması”nın “ayırt edici özelliği” olmadığını öğreniyoruz! Böyle olunca da Tuğluk’un çağrısı anlamsız hale geliyor. Üstelik sekülerler “askeri darbe haricinde, işbaşına gelemezler” diyerek darbecilik korosuna katılmaktan da geri durmuyor. Bir de bunların bir çırağı var, Yıldıray Oğur! Daha ustaları gibi ayar tutturamadığı için neredeyse 2009-2011 arasında Oslo’da yapılan görüşmeleri Tuğluk’un bozduğunu söyleyecek kadar gaza gelmiş. Üstelik bu gazla 2011 Haziran Seçimleri’nde seçim meydanlarında idam ipiyle dolaşan, Kandil’e ‘Sri Lanka modeli’ bir katliam planı yapanların kim olduğunu gizleyebileceğini sanıyor!
Neyse…
Tuğluk’un seküler güçlere çağrısının “darbe çağrısı” olmadığını görmek için şu tespitine bakmak yeterlidir: “Belki insanların çoğu farkında değildir ama AKP çizgisi Türkiye’nin bütünü için şu an yürürlükteki en büyük tehlikedir. Öyle IŞİD’in Türkiye’ye dönmesinden söz etmiyorum. Bizzat IŞİD ideolojisi ve yaşam anlayışının AKP eliyle toplumun dokularına nüfuz etmesinden söz ediyorum.”
Özetle Tuğluk’u “darbecileri göreve çağırmak”la suçlayanlar AKP gericiliğini aklamak için gerçekleri çarpıtmaktadırlar. Çünkü:
Birinci olarak, ‘seküler güçler’ eşittir ‘darbeciler’ belirlemesi, Alevilerin ve ulusalcı Türklerin orduyu uzun bir süre “laikliğin bekçisi” olarak görmesinden kalma bir belirlemedir ve artık geçmişte kalmıştır. Bugün Perinçek’in İP’i ve ordudan atılmış Ergenekoncu askerler dışında darbe beklentisi ya da arayışı peşinde olan hiçbir ciddi bir toplumsal kesim kalmamıştır. Ortada devletleşen bir AKP gerçeği vardır ve bu nedenle Tuğluk’un çağrısı, Aleviler ve laik Türkler başta olmak üzere seküler toplumsal kesimlere  “darbe” değil; Rojava ve Türkiye’de IŞİD ve AKP gericiliğine karşı mücadele eden Kürtlerle ittifak yapma,  demokratik geleceği birlikte kurmak çağrısıdır.
İkincisi, hem AKP’nin “çözüm süreci”ni kendi düzenini kurmanın aracı haline getirmek istemesinin engellenmesi ve hem de “çözüm süreci”nin AKP’ye rağmen devam etmesi, ancak “Müslüman Kardeşler” tarzı bir yaşam tarzını bütün topluma dayatan ve Rojava’da IŞİD gericiliğini-barbarlığını Kürtlere karşı kullanan AKP iktidarına karşı böylesi bir demokratik güç birliğinin kurulması ile mümkün olacaktır.
Tuğluk’un değerlendirmeleri, ülkedeki geleneksel siyasi kamplaşmanın aşılması ve bugün Rojava-Kobanê direnişinde kendini gösteren saflaşmaya uygun olarak ya halkların demokratik geleceğinin birlikte kurulması ya da IŞİD’leşen bir gericiliğe teslim olunması arasında tercih yapılması yönündedir. Önemlidir ve ülkenin geleceği için kaygı duyan bütün toplumsal kesimler-güçler tarafından tartışılmaya devam etmelidir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...