31 Ekim 2014 00:56

Hayat denilen kavga

Hayat denilen kavga

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Kenarından dolaşmalar, çarpıtmalar, saptırmalarla o kadar iç içeyiz ki, bir konunun esasını hakkını vererek tartışmak pek uzak artık. Hayatta nasılsa sinemada da öyle. Altın Portakal’dan haberdar olan herkesin adını ezbere bildiği Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek’in içeriğiyle ilgili hiçbir şey tartışmaya sıra gelmemesi gibi. Aynı festivalin, bu kez ödüller dağıtılırken haksızlığa uğramış bir filmi de Sivas. Aylardır festivalleri gezen film hakkında, adının neden Sivas olduğundan, dövüş köpeklerinin başına gelenlerden, edilen küfür miktarından başka pek az şey söylendi.

Oysa, küfrediyorsa sebebi var. Kaan Müjdeci, Venedik’te dünya galasını yapmadan önceki röportajımızda şöyle demişti: “Hakkari’yi asimile edememişler, o dağa çıkıyor. Yozgat’ı etmişler, o küfrediyor.” Benzetme her yönden uygun olmasa da bu topraklarda kardeşçe, özgürce bir arada yaşamak isteyenler için meram açık. Film boyunca insanların tutucu, kaba saba, küfürbaz ve rahatsız edici ne özelliği varsa hepsine bu çerçeveden bakmak, filmin anlamını ve kıymetini katlıyor, o da muhakkak.

Sivas, çocukların torpilleri, fişekleri havaya uçururken itişip kakışmalarıyla başlıyor. Ardından Aslan “cüce” oluyor. Okuldalar. Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler oynanacak. Prenses belli, Ayşe. Ama prens de öyle, muhtarın oğlu Osman. Ayşe’yle yakınlaşmasının önüne çıkan prens engeli bardağı taşıran damla gibi, Aslan’ın 11 yaşında bir sinir küpü olmasının en görünürdeki sebebi. Yaralı bir dövüş köpeği olan Sivas karşısına böyle bir ruh hali içindeyken çıkıyor. Dövüşmüş, dayak yemiş, yaralanmış, köpekten ümidini kesen sahibi tarafından terk edilmiş. Öğretmeniyle konuşamayan, evdekilerle kavga edip duran, prens tarafından hor görülen cücelerden biri olmaya dayanamayan Aslan’la birbirlerine tutunuyorlar, kısa sürede. Aslan köpeğiyle yakından ilgileniyor, onunla küçük gösteri turları düzenlerken bile, hep korumaya çalışıyor. Sivas iyileşiyor ve biraz ikna, biraz ısrar, biraz Aslan’ın kazanmanın cazibesine kapılmasıyla dövüşmeye başlıyor. Kazanıyor. Aslan gururunun tadını çıkaramadan, koca adamlarla başka kavgaların yolunda buluyor kendini. Köpeğini hem dövüştürmeyecek kadar seven, hem de her seferinde bir şekilde kendini dövüşlerde bulan Aslan anlıyor, bu yoldan dönüş yok. Kavga hep sürecek.

Aslan’ı yakından takip eden kameranın sıcaklığından bozkırın yoksulluğunu ince ince perdeye taşıyan görüntülere ve elbette küçük Doğan İzci’nin sahici oyunculuğuna kadar her ayrıntı filmin çarpıcılığına katılıyor. Neşet Ertaş da. Her şeyden, bir dövüş köpeğinin hikayesinden de önce, Sivas Aslan’ın çocukluğunun bitip büyüklerin dünyasına girişini anlatıyor. Erkeklikle ilgili bir derdi olduğu ortada, tartışmaların bunu öne çıkarması da doğal. Oysa, daha derinde de olsa, en az onun kadar kuvvetli bir tema da, Müjdeci’nin Yozgat’ın karakteri ve yoksulluğuyla ilgili söyledikleri gibi, sınıfsal olan. Bu kadar ezilmeye, bu saldırganlık, normal değil de ne? Filmin bir anında tüm yabancılaştırıcılığıyla karşımıza çıkan Lassie ile arkadaşının fotoğrafları gibi, masum, naif, sevimli, çocuksu bir ilişki hiç değil bu. Anadolu’nun orta yerinde bir köyde bir oğlan çocuğunun hayatı kadar sert, pis, küfürbaz. Ve gerçek.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa