30 Ekim 2014 02:00

Ülkeyi tabuta sığdırma politikası!

Ülkeyi tabuta sığdırma politikası!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Recep T. Erdoğan’ın, Kürt sorununa yaklaşımı,“Terörü bitireceğiz!” vurgusunda anlamını bulmuştur. Buna, “Bizim için IŞİD neyse PKK da odur; ikisi de terör örgütüdür.” Eklemesini yapınca, bakanları, sözcüleri, eşik kulları söylemi yineleme yarışına girdiler. Davutoğlu, “Sınırımızda Suriye rejimini, IŞİD’i ve PKK’yı görmek istemiyoruz” diyor ve “yardımcı ve sözcü” sıfatıyla Arınç, sürdürüyor: “Çözüme mecbur değiliz!”; ve yukarıdan ve hoyratça belirleme hakkına sahip görerek kendini, “Sen kimsin, ne müzakeresi?” diye haykırıyor! Kobanê’deki direniş yenilsin; Türkiye Kürdistanı’ndaki mücadele son bulsun istiyorlar.

IŞİD barbarlığıyla girişilen ittifak, ideolojik ortak temelde “gelecek tahayyülü”nden bağımsız değildir. İçeriye yansımasının siyasal barbarlık olacağı çoktan bellidir. Yenilgiye uğratılmış ve tahakküm altına alınmış halk kitlelerinin başı üzerinden despotik İslami muhafazakarlıkla kapitalist yağma bulamacı daha da koyulaştırılacaktır. “Çözüm”den, “Barış”tan anladıkları, “PKK’nın silahsızlandırılması; terörün bitirilmesi”; temel talepleri karşılanmaksızın Kürtlerin silahlardan arındırılması ve bu halin kabul ettirilmesidir. Dayatmayı kabullenmeyenler, “barışı istemeyen, kanın akmasından yarar uman hainler!” olarak kodlanmışlardır. Padişah-Halife vehmine kapılmış Erdoğan, fetvayı kesti: “PKK’da, onun siyasal uzantısı parti de barışı istemiyor!” Başka kim, kimler istemiyor? Maden kuyularında katledilmek istemeyenler, ücretlerini artırmak, çalışma koşullarını iyileştirmek isteyenler, dini-mezhebi zorbalıkla teslim alınmaya hayır diyenler, hürriyet ve eşitlik isteyenler, kentlerinin, yeşil alanlarının yağmalanmasına direnenler;… liste uzatılabilir. İktidar zorbalarının politikalarına itiraz, “hain” sayılarak kontraların hedef listesine yazılıyor. Öldürme yetkisiyle donatılarak polis ve asker, iktidar milisi özel güvenlik ve korucu kontralarla birlikte sokağı, işyeri ve fabrikayı, kurumları ve okulları, kent ve kırı “susku”ya boğmaya seferber edilecek.

Ülkeyi tabutlara sığdırma politikasıdır bu: ulusal-etnik ve mezhepsel çelişkileri körüklüyor, ülkeyi ve bölgeyi aleve kesecek politikada ısrar ediyor; etki alanı ve pazarlar üzerine rekabetin bölgede silahlı aşamaya varmış olmasından yarar umuyorlar. “Başbakanlık Acil Durum Koordinasyon Merkezi” oluşturuldu. “Bölge ve dünya gücü olma” tiradı sürüyor. Ayşenur İslam, “Geleceği biz planlarız. Ortadoğu’yu biz planlarız. Balkanları biz planlarız. Biz sadece bir oyuncu değiliz. Biz aynı zamanda kendi hinterlandımızın başat aktörüyüz.” diye ahkam kesiyor. Bu bir saldırı, yayılma ve savaş yönetimidir. Politikaları daha da sertleşecektir! Kapitalist-Sünni mezhepçi muhafazakar bir şiddet ortamına doğru gidiliyor.

Zorunlu olarak yineliyoruz: Bu dayatmalara, bu karanlığa çekilişe: yayılmacı dış, ve baskıcı, ayrımcı, yağmacı iç politikaya karşı halk barikatını örmekten başka bir seçenek yoktur. Uyanmış ve mücadele içindeki kesimleri başta olmak üzere halkın en geniş kitleleri, politik baskı ve şiddetin ve sosyal-ekonomik saldırıların yoğunlaştırılmasına karşı mücadeleye çekilmelidir. İşçi, emekçi, kadın-erkek, genç-yaşlı kitleler, burjuva diktasının saldırı ve baskıları karşısında susup geri çekilmenin, saldırıların önünü açma ve baskının yoğunlaşmasına yolu düzlemekten başka bir işe yaramadığını kaç kez tecrübe ettiler. Kürtlerin özgürlük ve ulusal hak eşitliğini savunmayan, Kobanê’deki direnişin boğulmasına hayırhah davranan, hükümetin “terör” propagandasına kanarak, devlet terörünün palalı-kılıçlı kontra çetelerle birlikte yoğunlaştırılmasına sessiz kalan her kim varsa, bilmesi gerekir ki, bu saldırı ve karanlığa gidişten o da payını alacaktır.

Birbiri ardına greve, direnişe çıkan işçiler başta olmak üzere işçi kitleleri, yanı başlarında sürmekte olan bir savaş karşısında ‘dilsiz’ ve tavırsız kalırlarsa, yüz binlerce üyesi olan işçi ve kamu emekçileri sendikalarının çeşitli kademelerdeki ‘mücadeleci sendikacılar’ ile bu örgütlerin üyesi emekçiler, ülkedeki ve bölgedeki bu gelişmeler karşısında kayıtsız kalırlarsa, zorbalık cesaret bulacaktır. İleri doğru yürüyüşü sürdürmenin güçlerini daha tam tahkim ederek, sömürülüp-ezilmenin farkında, ama ona karşı savaşmayı henüz göze almamış olanları uyarma ve toparlanmalarına yardımcı olma sorumluluğunun daha da arttığı bir dönemdir. İşçi sınıfı ve emekçilerin; her ulus ve tüm ulusal topluluklardan halk kitlelerinin, Alevi-Sünni emekçilerin birleşik karşı koyuşuyla yenilgiye uğratılıp, en azından geriye püskürtülmedikleri sürece, içine girmeyecekleri kirli ittifak, baş vurmayacakları zalimlik kalmayacaktır. “Biz gitmek için gelmedik!” diyerek 2071 hesaplarıyla Anadolu zaptına göndermede bulunan ve Çankaya’dan 5.OOO kişilik camili “Ak saray”a uzanan yağma ve iktidar kanalında, yüzyılın intikam hırsıyla hareket edenleri tarihin çöplüğüne gönderebilecek güce sahibiz. Yeter ki kendi sosyal dayanağımızla, proletarya ve emekçilerin engin gücüyle birleşmesini başarabilelim.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa