09 Ekim 2014 00:48

Savaş ve barış arasında

Savaş ve barış arasında

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Hükümetin insan hakları ve demokrasi politikası, en iyimser yorumla “ortaya karışık” diyebileceğimiz türdendi. Gezi’den beri de böyleydi. 2013-2014 yılı yasama faaliyetinde, HSYK, İnternet, MİT yasası gibi düzenlemeler elbette hakları ve özgürlükleri kısıtlayan geriye doğru düzenlemelerdi. Ama yetersiz de olsa olumlu yasal düzenlemeler de yapılmıştı. Azınlık haklarıyla, Kürt dilinin kullanımı ve Kürtçe eğitim alanındaki düzenlemeler, özel yetkili mahkemelerin kaldırılması bir kaçı olarak akla geliyor. Hükümet temmuz ayında da barış konusunda çok önemli bir belge sayılabilecek çerçeve yasayı çıkarmıştı.
Fakat bütün bunlara baktığımızda “ortaya karışık” dememizin bir nedeni var.
Torbalar dolusu mevzuat çıkmış ama bir sistematiği yok yasama çalışmalarının.
Kimseye danışmıyor ve özensiz hazırlanıyor yasalar. Sadece göz dolduruyor.
Sayısı fazla. Niceliğe önem veriyor. Hiçbir insan hakları ve demokrasi sorununa köklü çözümler içermiyor atılan adımlar. Ama çeşitli hak ve özgürlüklere değiniyor. Değindiği hak ve özgürlük sayısı da oldukça fazla. Sayısal olarak böyle. O nedenle hükümet politikalarının trendini saptamak o kadar kolay değil. O nedenle de hükümet reformlar konusunda yerinde mi sayıyor, geriye mi gidiyor, ilerleme var mı soruları konusunda birbiriyle çelişen değerlendirmeler yapılabiliyor. “Ortaya karışık” pek sempatik niteleme, bunu geri alıyorum izninizle. Hemen pek çok insanın ve kurumun “karışık” nitelemesinde buluşabiliriz. Bu dahi iyimser bakış sayılabilir pek çoğumuzca.
Bu ortadaki ya da karışık durum neyi ima ediyor ya da gösteriyor?
Demokrasi konusundaki ayak sürümeyi; hakları ve özgürlükleri tanımamama ya da geç ve yetersiz tanımayı ima ediyor. Savaş ve barış dilemmasını yaşayan bir ülkede bu işleri ağırdan alan,geciktirici, oyalayıcı politikanın patlamaya neden olması kaçınılmazdı ve patladı. Güven sorunu aşılamadı bir türlü. Demokratik kamuoyunun ısrarlı uyarılarına rağmen hükümet politika değişikliğine gitmemekte direndi, direniyor. Üstelik kutuplaştırıcı, ayrımcılık kokan dilini de üslubunu da sürdürüyor.
Tam da bugünlerde sokağa çıkma yasağı uygulamasına geçti. Hoşgeldin OHAL. Tam da bugünlerde, Kobanê kuşatmasına hayır diyenlere içeride kuşatma uygulamaya kalkıştı hükümet.
En az 14 kişiyi öldürdü polis-asker. Geçmiş pratikler tekrarlanmaya başlandı. İçişleri Bakanı misliyle karşılık vermekten söz etti. Cumhurbaşkanı IŞİD’le PKK’yı eşitledi. Kobani kuşatması altındaki halka, kanton fikrinden, politikasından ve uygulamasından vazgeç teklifinde bulundu. Can derdinde olan bir halkla can pazarlığı yaptı. “Yardım karşılığı budur” dedi, boğazına silah dayanmış PYD’lilere.
Sonra da “ÖSO’na katılırsanız, Esad’ın devrilmesi için bu tarafın saflarına katılırsanız” falan gibi tekliflerde bulunuldu… Komşumuz Suriye’nin içişlerine hem de silahlı örgütlenmeler oluşturarak, toplantıları Türkiye’de yaptırarak müdahale edildi.
Kürtler IŞİD’in Kobanê’ye saldırını ve IŞİD’in PKK/PYD’ye saldırısını “vekalet savaşı” diye nitelendiriyorlar. Mantık zorlanıyor ama niye öyle diyorlar? Öcalan daha birkaç gün önce milletvekilleriyle yaptığı görüşmede Bakanlar Kurulu kararını olumlu ve yeni bir aşama olarak nitelendirmemiş miydi? IŞİD AKP’nin vekili olarak niye Kürtlere karşı savaşsın? AKP niye böyle bir politika izlesin?
Fakat süreç dinamik. Savaş ortamlarında hızla her şey değişir. Savaş ve barış iç içe geçiyor.
Her an barış masaları kurulabilir, her an kılıçlar çekilir halde.
Biz her şart altında barış diyoruz, her şart altında diyalog…Ve köklü demokratikleşme adımları…Her sorunun çözümünü burada görüyoruz.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa