19 Eylül 2014 00:03

Eller yukarı…

Eller yukarı…

Fotoğraf: Envato

Paylaş

“…burjuvazi, yalnız zenginliklerinin gücü ile değil, fakat aynı zamanda devletin gücü, ordunun, bürokrasinin ve mahkemelerin yardımı ile de emekçi halkı tutsaklık altında tutar….”   ENGELS ( İspanya İşçileri Federal Konseyi’ne Mesaj’dan)

Söylemek” kelimesi her ne kadar konuşma, yani sese gönderme yapsa da, görüntü veya yazı da bir söylem aracıdır. Peki doğruyu söylemek nedir? Feyyaz Yaman, Karşı Sanat Manifestosu’nda konuyu çok güzel ele almış. “ Parrhasia ve retorik” kavramlarından yola çıkarak daha iyi anlamamızı sağlıyor.  Alıntılayayım; “… Antik Yunan’da “Parrhasia” denilen konuşma geleneği; dürüst konuşma ve hakikati, yani doğruyu söyleme anlamında gelişmişti. Yakın anlamda kullanılan “Retorik”, yani güzel konuşma sanatı ile arasındaki kültürel karşıtlık son derece açıktır.( …)  Kamu önünde doğruyu söylemek bir risktir. Bu risk, düşündüğünü söylemekle değil, gerçekten doğru olan şeyi söylemekle karşılanır. Çünkü o şeyin doğru olduğunu bilmek, o şeyin doğru olmasından kaynaklanır. (…) Retorik ise, söyleyenin, dinleyicilerin zihinleri üzerinde, kendi fikrinden bağımsız olarak hakimiyet kurmasına yardımcı olacak araçlar sağlar. Retoriği bir amaç (kişisel veya grupsal) doğrultusunda gerçeği maniple edip, (süsleme, saptırma, yansıtma, başka yere dikkat çekme, gizleme, bulandırma vs gibi tekniklerle) arzulanan durumu elde etme yöntemi olarak düşünürsek, konumuza yaklaşabiliriz….) Yaşananları yorumlama ve aktarmada yazı-söz ve görüntü bir araçtır. Gerçeğin aktarımında hakiki olma durumu bizleri birer “parrhesiastes” (doğruyu söyleyen) yapmaktadır. Bu durum tabii ki bir bedeli gerektirmektedir. Bu anlamda Evrensel ailesi yıllardır bu bedeli ödeyerek ama yılmadan yoluna devam etmektedir. Bizler, yağmurun yağdığı günlerde, ‘yağmur yağıyor’ diyerek hakikati göstermiyoruz. Zaten yağmurun yağdığının herkes farkındadır. Bizler, hakikati örtmeye çalışan bir kişiye, bir zümreye ya da bir genel görüşe karşı doğru bildiğini söyleyenleriz. Bu söyleyişi yazıyla ve fotoğraflarımızla dile getiririz. Bu durum risk ve cesareti içinde barındırır. Egemenlerin ellerinde  bulundurdukları gücü bir baskı aracı olarak kullanmalarına karşı göğüs gererek mücadele etmekteyiz. Her türlü ceza ve dışlamalara karşı hakikatin gücüyle karşı koyarız. Bunu da yazılarımızla, fotoğraflarımızla yaparız. Onun için bizler her zaman güçlüyüz.


Toplumsal mücadeleler tarihi, ortaya fotoğraflar koyar. O fotoğraf, o zamanın fotoğrafıdır. Yukarıda gördüğünüz fotoğraf da bu zamanın fotoğrafıdır. Bu fotoğraf , ‘zaferin fotoğrafı’ olarak bolca kullanılmasına karşın, aslında ‘teslimiyetin fotoğrafıdır’. Fotoğrafa baktığımız açı bize yeni anlamlar yükletmektedir.
Fotoğraftakilerin yüzlerine iyi bakın. Zafer sarhoşluğunun verdiği tedirginliği görebiliyor musunuz? En sağdaki muhterem beyefendi kollarını bile kaldıramamış. Ya sakallı beyefendinin yüzündeki tebessüm? Halbuki bir gün önce oy kullanırkenki ürkek ve tedirgin halinden eser kalmamasının nedeni ne olabilir? Bir babanın oğlunun elinden tutmasıyla açıklanabilir mi?
 Elleri yukarı kaldırtan gücü Marx (Louis Bonaparte’ın 18. Brumaire’i adlı eserinde) şöyle açıklıyor; “…Parlementer rejim her şeyi çoğunluğun kararına bırakır. Öyleyse parlemento dışı büyük çoğunluk neden karar verme hakkı istemesin? Sizler devletin doruğunda saz çalarken, aşağıdakilerin raks etmesine neden şaşarsınız?...”

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa