Kapitalizm ve liberal demokrasinin jeopolitiği
Fotoğraf: Envato
Radikal gazetesinin kapanması bir sol liberal yayın mecrasının yok olması anlamına geliyor. 1996’da kurulduğunda, Radikal’i tanıtan reklamlarda bir yanda Saidi Nursi diğer yanda Karl Marx fotoğraflarının “O Bir Radikal” sloganı eşliğinde yan yana gelmesi, dönemin ana akım gazetelerinden farklı bir siyasi hattın izleneceğini ilan ediyordu. Bu hattın sonuna gelmiş durumdayız. 1990’lardan beri Yeni Demokrasi Hareketinden başlayıp TÜSİAD’ın demokrasi raporuyla devam eden ve Türkiye’de Batı tarzı bir liberal demokrasiyi hedefleyen burjuvazi anlaşılan bu konjonktürde bu mecraya daha fazla sermaye yatırmak istemiyor. 2000’li yılların başındaki iyimserliğin yerini kötümserlik almış durumda.
Siyaset Kuramcısı C.B. Macpherson’ın vurguladığı gibi liberalizm ve demokrasi her zaman birbiriyle bağdaşmaz. İkisinin terkibi Batı’nın özgün koşullarında meydana geldi. Peki, Batı tarzı liberal demokrasi dünya kapitalizminin çevre ülkelerinde mümkün mü? Bu rejimin toplumsal koşulları bu ülkelerde gelişir mi? Sosyolog Immanuel Wallerstein’ın dünya sistemi kuramını uluslararası siyasete uygulayan Christopher Chase-Dunn bir makalesinde liberal demokratik değerlerin dünyada eşit dağılmadığını tespit ederek, bunun nedeninin kapitalist eşitsiz gelişme olduğunu iddia eder. İspanya, Portekiz, Yunanistan, Latin Amerika, Doğu Avrupa ve nihayet Güney Afrika’da liberal demokratik rejimlerin ortaya çıkması, liberal demokratik değer, norm ve kurumların yayılmasına odaklanan bir literatürü hakim hale getirirken dünya sistemi kuramı giderek daha az başvurulan bir perspektif haline geldi. Ancak Huntington’ın eski öğrencisi, Time Dergisi Editörü ve CNN analisti Fareed Zakaria Batı dışında illiberal demokrasi adını verdiği rejimlerin yükselişinden bahsederken bu kuramı tekrar düşünmenin zamanı gelmedi mi? Günlerden beri televizyonlarda, gazetelerde Irak ve Suriye’ye dair havalarda uçuşan jeopolitik açıklamaların hangisinde kapitalizme dair bir cümle var? Peki, jeopolitikle kapitalizmin ve demokrasinin ne alakası var?
Bu soruyu irdelemek hem Türkiye’deki siyasi cendereyi hem de bölgemizdeki krizi tahlil edebilmek ve etkin politikalar geliştirebilmek için gerekli. Bunun için hem Türkiye’ye hem de bölgeye dünya sisteminin bir parçası olarak yaklaşmakta ve başka ülke ve bölgelerle karşılaştırmakta fayda var. Doğu Asya’da Çin’e karşı ABD’yi ağırlığını koymaya çağıran müttefiklerine Obama’nın nasıl cevap verdiğini takip etmeden, ABD’yi İran’a karşı müdahaleye davet eden Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt, Katar, İsrail, Türkiye hattına rağmen Obama’nın izlediği politikayı açıklayabilmek mümkün değildir. Rusya ve İran’ın Ukrayna’da ve Ortadoğu’da ABD için yeni sorunlar çıkarmasının Çin’e Doğu Asya’da ciddi bir manevra alanı açtığını görmeden, Musul olayını ve etkilerini yorumlamak mümkün değildir. Musul olayının dünya emtia fiyatlarına, Rusya’nın elini güçlendiren Avrupa’nın enerji bağımlılığına etkisini değerlendirmeden aktörlerin tepkilerini değerlendirmek mümkün değildir. Bir dünya sistemi olarak kapitalizm organik bir bütündür, analiz bu bütünü görebilmemize olanak vermelidir.
Bu bağlamda Türkiye’de Erdoğancılık, İtalya’da Berlusconicilik, Hindistan’da Modi, Japonya’da Abe, Tayland’da Thaksin, Brezilya’da Lulacılık ve Avrupa’da aşırı sağın yükselişini var eden toplumsal koşulları dünyadaki sermaye birikimi dinamikleriyle beraber düşünmemiz gerekiyor. Liberal sol tezin gözden kaçırdığı bu bağlantılar oldu. Devleti toplumsal bir ilişki değil de, sadece bürokratik bir kurum olarak tanımlayınca demokrasinin önündeki en büyük engelin asker olduğu sonucuna vardı. Demokrasi sorununun kapitalizmle ilişkisini kuramadığı ölçüde de ahlaki ve vicdani bir sosyalizmle reel politika arasında sıkıştı kaldı. Milli (ve maneviyatçı!) burjuvamızın askeri ve sivil bürokrasiye karşı Türkiye’yi “normalleştireceğini” (Batı tarzı liberal demokrasiye geçeceğini) umut ederken, sonunda giderek koyulaşan bir baskı ve taassup karşısında yeniden babasının partisine dönmek insanda yeni tez geliştirecek mecal bırakmaz. Radikal ve Radikal 2 liberal solun ahlak ve vicdanını temsil ediyordu, ama şimdi reel politika zamanı.
- İsrail'in izolasyonu 27 Mart 2024 04:41
- Cesaret Nine 20 Mart 2024 04:50
- Yetmişler ve empati 06 Mart 2024 04:32
- Yeni saflaşmanın eşiğinde 14 Şubat 2024 04:30
- Diplomasi ve meşruiyet 07 Şubat 2024 04:13
- Savaş ve siyasal düzen 24 Ocak 2024 04:45
- Ulus-devletin krizi 10 Ocak 2024 04:44
- Suudi Arabistan'da emek hareketi 03 Ocak 2024 03:50
- 1936 genel grevi ve taksim 20 Aralık 2023 04:27
- Filistin’de kitle siyasetinin doğuşu 13 Aralık 2023 04:52
- Ortadoğu ve taksim 29 Kasım 2023 04:48
- Uluslararası düzen: Azınlık-çoğunluk 22 Kasım 2023 04:35